CNN Türk’ün ünlü yapımcı ve sunucusu Emin Çapa, Strategy için ‘Yeni Dünya’yı kaleme aldı. “Tarihin kırıldığı zamanlardan birini yaşıyoruz” diyen Çapa, dünyada bir güç kayması yaşandığını ifade ediyor. Çapa’ya göre, yeni dünyada bilim kaynaklı bir teknoloji patlaması sözkonusu.
TARİHLE İLGİLENENLER BİLİR. Tarih bazen aşırı hızlanır, birçok olay kısa bir süre içerisinde gerçekleşir. Bazen de uzun yıllar boyunca önemli bir olay olmaz. Fakat ilginç olan şudur ki, devrimsel değişimin yaşandığı dönemlerde insanların büyük kısmı bunun farkına varmaz. Değişimler birikimli yaşanır. O yüzden sanki bir şey olmuyormuş, dünden çok da farkı yokmuş gibi yaşarız.
İşte içinde bulunduğumuz zaman da böyle bir zaman. Tarihin kırıldığı zamanlardan birini yaşıyoruz. Bunun bir yönü ekonomik. Ekonomik olarak yıllardır konuştuğumuz çok ciddi bir güç kayması var. Güç Atlantik’ten Pasifik’e kayıyor. Hepimiz Çin’in muazzam yükselişini görüyor ve hissediyoruz. Ama önümüzdeki yıllarda Hindistan’ı da bolca konuşacağız. Çin hız keserken Hindistan hızlanıyor. Kore, Malezya, Endonezya, Japonya, Çin, Tayvan, Tayland, Hindistan ve hatta Vietnam çık hızlı bir şekilde yükseliyor gözlerimizin önünde. Bu güç kaymasının kurumsal, siyasal, kültürel, sosyo-politik, askeri sonuçları olacak önümüzdeki yıllarda. Yükselenler daha çok söz sahibi olmak isteyecekler doğal olarak.
Öte yandan dünyada büyük de bir teknolojik dönüşüm yaşanıyor. Aslında bunun arkasında bilimsel çalışmaların teknolojiye uygulanmasındaki muazzam hızlanma rol oynuyor. Dünya bilim kaynaklı bir teknoloji patlaması yaşıyor. Son yıllarda özellikle kuantum mekaniğinin muazzam olanaklarının tıptan, bilişime kadar her alanda kullanılmaya başlanması teknolojik gelişimi çığ gibi patlattı. (İtiraf edeyim kuantumu ucundan bucağından birazcık anladığımı düşündükten beş dakika sonra aslında hiç anlamadığımı kavrıyorum. O kadar sağduyu ve akıl dışı ki Einstein gibi bir deha bile hayatının hatasını yapıp, kabullenememiş.) Ama sadece burada değil, dijitalleşmenin dokunduğu her alanda muazzam bir dönüşüm yaşıyoruz.
Bunun etkilerini tam olarak kavrayamamış olsak da, ipuçlarını görüyoruz. Örneğin dünyanın en büyük şirketlerini sıralayan Fortune 500 listesine 1957-1997 arasında giren şirketlerin % 63’ü bugün yok. Ya iflas etmişler, ya satın alınmışlar, ya birleşmiş ve adları uçup gitmiş. Dünya devi şirketlerin ayakta durmasını imkansız hale getiren nedir? Teknolojik dönüşüm elbette. Daha 5-10 yıl önce kurulan şirketler dünyanın en köklü şirketlerinden daha büyük piyasa değerlerine sahip. Bugün Google, Facebook gibi şirketleri bir kenara bırakın, henüz halka açılmamış Uber gibi şirketlere biçilen değer bile inanılmaz. Dijitalleşmeye hızla geçen, dijital dünyanın nimetlerinden yararlanmayı başaranlar diğerlerine göre inanılmaz bir hızla arayı açıyor.
Veri üretimi öyle bir hale geldi ki geleceğin en büyük sorunu şu olacak; bu kadar büyük bilgiyi kim nasıl işleyecek, anlamlı hale getirecek? (Eğer çocuğunuz için meslek arıyorsanız veri mühendisliği en iyi seçeneklerden biri.) 2015 ve 2016 yıllarında üretilen veri insanlık tarihindeki tüm veriden daha fazla. Şili Atacama Çölü’ndeki ALMA radyoteleskobu her 5 günde bir insanlık tarihindeki tüm veri kadar veri üretiyor. Kim anlayacak? Kim çözecek? Kim faydalı hale getirecek? Aynı anda hem 1 hem de 0 olabilen, aynı anda hem yukarı, hem aşağı spin özelliğine sahip kuantum bilgisayarlar dışında pek seçeneğimiz yok. (Canlı bilgisayarlara ümit bağlayanlar da var. Dünyanın ilk coli basili bilgisayarı test ediliyor.)
Her gün dünyanın bir başka gelişmiş araştırma merkezinden üç boyutlu yazıcıda üretilmiş bir organın haberi geliyor. 5 ila 10 yıl içinde bu organların insanlara nakli başlayacak. Robotik uzun süre sadece fabrikalarda kaldıktan sonra gündelik hayata hızlı bir giriş yapıyor. Şu anda satışta olan iki ev robotundan Pepper Japonya’da köylerde Budist rahip olarak hizmet vermeye başladı. (Küçük köylerde özellikle cenazelerde Budist rahip bulunamıyormuş.) Bir çok otelde kullanılıyor ama en ilginç çalışma alanı Belçika’da bence. Belçika’da bir yenidoğan ünitesinde, bebekler doğduğu andan itibaren robotlara alışsın diye hemşire olarak çalışmaya başladı. Jibo ise bizim anladığımız anlamda bir robot değil, yani yürümüyor. Olduğu yerde dönüp sizinle konuşabiliyor sadece. Evdeki tüm aletleri kontrol edebiliyor, talimatlarınızı yerine getiriyor. Uçak, sinema bileti mi lazım? Markete salça siparişi mi vereceksiniz? Jibo tüm bunları yapıyor. Ama daha büyük bir özelliği var çocuğunuzun kusursuz öğretmenliği. Çince’den matematiğe kadar her alanda cep telefonunuza aldığınız uygulamalar gibi neye ihtiyacı varsa yükleyip çocuğunuza öğretmenlik yapmasını sağlayabileceksiniz. Üstelik yüklü algoritmalar sayesinde çocuk nerede geri kaldıysa değişik şekillerde onu tekrar ederek bunu düzeltmeye olanak sağlıyor. Hem de fiyatı 499-599 dolar arası. (MIT MediaLab) Fakat sorun şu ki hem Jibo, hem Pepper için parayı bugün yatırıp en erken 2 yıl sonra alabiliyorsunuz, öylesine büyük bir talep var. Zaten birkaç yıl içinde çok sayıda ev robotu piyasaya çıkacak. Öbür tarafta canlı organizmalarla bilgisayarları iletişim içine sokmak için büyük çalışmalar yapılıyor. (Bu konuda en ileri çalışmaları yapanlardan biri Kuzey Caroline Üniversitesi’nde araştırmalar yapan Alper Bozkurt. Alper Bozkurt, 2015 yılında Populer Science tarafından dünyanın en parlak 10 genç beyninden biri seçilip hepimizi onurlandırmıştı.) Elbette bunların korkutucu bir yanı da var. Bütün bu çalışmaları askeri alana uyarlamak için de çalışılıyor. İnsan beyninin hacklenebileceğinden bahsediliyor. Ama teknoloji biz kabul edelim ya da etmeyelim hızla gelişiyor. Korkularımızla onu durdurmamız mümkün değil.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama ben asıl dikkatinizi başka bir konuya çekmek isterim. Dünyada milyarlarca bizim ülkemizde milyonlarca insanın bu gelişmelere uyum sağlayacak altyapısı yok. Ben buna “zaman uyumsuzluğu” diyorum. Çünkü geçmişte teknolojik değişimler size uyum için zaman tanıyordu. Kısa veya uzun eğitimlerle yeni teknolojilere uyum sağlayabiliyordunuz. Bu çağda ise bu çok da mümkün olmayacak. Zaten Bill Gates’in “robot teknolojilerinden vergi alınsın, uyum sağlayamayanlara sosyal destek verilsin” önerisinin nedeni de bu. Geçmiş çağla bugünün arasındaki en büyük fark burada. Geçmişte siz sanayi devrimini yapmamış olsanız da, bir takım makineleri İngiltere’den, Almanya’dan vs alıp burada cahil halkınızı biraz eğitip işçi haline getirebiliyor, ürettiğiniz ürünleri dünyaya satarak para kazanabiliyordunuz. Ancak şu anda ilkokula giden çocuklarımız iş hayatına girdiğinde böyle olmayacak. Yeni çağın girdisi bilim, çıktısı teknoloji. Girdisi bilim, çıktısı teknoloji olan bir çağda cahil geniş kitlelerin size hiçbir faydası olmayacak ne yazık ki.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama ben asıl dikkatinizi başka bir konuya çekmek isterim. Dünyada milyarlarca bizim ülkemizde milyonlarca insanın bu gelişmelere uyum sağlayacak altyapısı yok. Ben buna “zaman uyumsuzluğu” diyorum. Çünkü geçmişte teknolojik değişimler size uyum için zaman tanıyordu. Kısa veya uzun eğitimlerle yeni teknolojilere uyum sağlayabiliyordunuz. Bu çağda ise bu çok da mümkün olmayacak. Zaten Bill Gates’in “robot teknolojilerinden vergi alınsın, uyum sağlayamayanlara sosyal destek verilsin” önerisinin nedeni de bu. Geçmiş çağla bugünün arasındaki en büyük fark burada. Geçmişte siz sanayi devrimini yapmamış olsanız da, bir takım makineleri İngiltere’den, Almanya’dan vs alıp burada cahil halkınızı biraz eğitip işçi haline getirebiliyor, ürettiğiniz ürünleri dünyaya satarak para kazanabiliyordunuz. Ancak şu anda ilkokula giden çocuklarımız iş hayatına girdiğinde böyle olmayacak. Yeni çağın girdisi bilim, çıktısı teknoloji. Girdisi bilim, çıktısı teknoloji olan bir çağda cahil geniş kitlelerin size hiçbir faydası olmayacak ne yazık ki.
Bütün bunlar dünya vatandaşı olmayı çok önemseyen ama, ülkesini, halkını seven bir insan olarak beni, bu konuda bir şeyler yapmak zorunda hissettiriyor. Sosyal alanda bu konuda bir çok şey yapıyorum. (Boşuna beklemeyin neler yaptığımı söylemeyeceğim. Aile terbiyem yaptıklarını anlatanları ayıplar.) Bunun dışında konferanslarda da birebir insanlara bu yeni dünyanın ne kadar yıkıcı olacağını anlatmaya çalışıyorum. Gene aynı nedenle CNN Türk’teki yayınlarımı da ekonomiden bilim ve teknolojiye kaydırdım. Dünyanın 1001 Hali’nde bilimdeki, teknolojideki, hayattaki dönüşüm ve değişimleri merak eden herkesin anlayacağı bir dille anlatmaya çalışıyorum. Bu yazıyı buraya kadar okuyan herkesin de “ben ne yapabilirim” diye düşünmesini, kendisi, çevresindekiler, ülkesi ve insanlığın bu dönüşümüne nasıl katkıda bulunacağını araştırmasını diliyorum.