Anasayfa / Röportaj / TÜRKİYE ÖZEL SEKTÖR AÇISINDAN OLDUKÇA HAREKETLİ BİR PAZAR

Röportaj

  • 181

TÜRKİYE ÖZEL SEKTÖR AÇISINDAN OLDUKÇA HAREKETLİ BİR PAZAR

image

Uzun sayılabilecek bir süredir Türkiye'de yatırım yapan Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) özellikle 2015 yılında gerçekleştirdiği yatırımlarla dikkat çekti. EBRD'nin önümüzdeki dönemde de Türkiye için hedefleri oldukça büyük. 2015 yılında Türkiye’ye 1,9 milyar dolara yakın yatırım yaparak büyük bir katma değer yaratan Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) 2016 yılında da yaklaşık 1.8 milyar euro arasında bir yatırım planı yapıyor. Bu yatırım planlarında Türkiye’nin dinamizmi, potansiyeli, iş yapış biçimlerinde yaratılan imkanlar olduğunu belirten EBRD Türkiye Direktörü Jean-Patrick Marquet, 2016 yılında odaklanacakları sektörlerin başında enerji ve altyapı sektörlerinin olacağını söylüyor. Türkiye, EBRD’nin en önemli yatırım hedefleri içinde yer alıyor ve Türkiye’ye yönelik çok yönlü yatırım planları bulunduğunu dile getiriyorsunuz. Öncelikle Türkiye’nin yatırım öncelikleri arasında yer almasının nedenlerini anlatır mısınız? İkinci olarak da “çok yönlü yatırım” kavramını biraz açmanız mümkün mü? Türkiye son iki yılda EBRD’nin en büyük operasyon ülkesi oldu. Geçen yıl ülkeye 1,9 milyar dolara yakın yatırım yaparak rekor kırdık. Banka için çok önemli olan bu başarının ardında Türkiye’nin hedeflerimiz açısından en uygun ortamı sunması yatıyordu. Bankacılık, sanayi, altyapı ve enerji sektörlerini kapsayan bir ekonomik çerçevede özel sektöre yatırım yapmaya devam ediyoruz. Türkiye özel sektör gelişimi açısından oldukça hareketli bir pazar. Ülkede pek çok varlık özelleştirildi ve altyapıda pek çok Kamu Özel Sektör İşbirliği (PPP) gerçekleştirildi. Ayrıca kurumsal sektörün oldukça dinamik bir yapısı var. Ülkenin dinamik ve esnek yapısı, Türkiye’yi kendi iş modelimiz ve operasyonlarımız açısından ideal bir konuma taşıyor. Sadece 2015’te EBRD tarafından 36 ülkeye yapılan 9,4 milyar euro yatırımın yüzde 20’sini Türkiye aldı. Türkiye’nin sağladığı 1,9 milyar euroluk bu finansman başarısını neye bağlıyorsunuz? Bence burada iki faktör etkili. İlki, müşterilerimiz. Türkiye’de girişimcilik ve ekonomik dinamizm anlamında yüksek bir potansiyel var. Dolayısıyla inovatif finansman, uzun vadeli kredi, hisse senedi ve sermaye piyasası ürünleri anlamında pazardan çeşitli talepler alıyoruz. Diğer faktör ise daha bizimle alakalı; müşterilerimizin taleplerine çabuk yanıt verebilmek için inovatif ürünler geliştirmeye devam ediyoruz. Türkiye’de sahada yaklaşık 90 çalışanımız var. Müşterilerimizle doğrudan iletişim kurmak ve özel taleplerinde yanlarında olmak bizim için çok önemli. Sunduğumuz hizmet ve ülkedeki talep yoğunluğu birleştiğinde, Türkiye başarımızın arka planı ortaya çıkıyor. Bu yıl ise 1,8 milyar euroluk yatırım planladığınızı açıkladınız. Bu yıl için öngördüğünüz yatırımların bir takvimi var mı? Bu yatırımın sektörel dağılımı hakkında bilgi verebilir misiniz? Net bir takvimimiz yok, bu yıl 1.7 ile 1.8 milyar euro arasında bir yatırım hedefimiz var. Bugün itibariyle toplam yatırımın üçte biri finansal kurumlara, dörtte biri kurumsal sektöre, dörtte biri enerji ve altyapı sektörlerine gidecek. Bu yıl enerji ve altyapı sektörlerinin listenin başında yer alacağını tahmin ediyorum. Sektörel dağılım özel tercihlere göre gerçekleşmiyor. Parayı nereye yatıracağımız konusuna oldukça agnostik yaklaşıyoruz. Nerede talep varsa oraya bakıyoruz. Ülkenin ve müşterilerimizin ihtiyaçlarına yanıt vermek istiyoruz. Yılın gidişatı ve müşterilerimizden gelen talep doğrultusunda belirli bir sektörde daha fazla ya da daha az yatırım yapıyoruz. Örneğin geçen yıl finansal kurumlarla çok iş yaptık. Fibabanka ve Borsa Istanbul’dan hisse aldık. Türk bankaları, KOBİ’ler, enerji verimliliği ya da iş dünyasında kadınlar gibi çeşitli konulara gidecek kredilere ciddi yatırım yaptık. 2016 yılı için altyapı ve enerji alanında talebin yükseleceğini tahmin ediyorum. Sağlık sektörü, enerji ve kurumların yeniden finansmanı ya da yeni varlıkların finansmanı gibi alanlarda PPP projelerinin artacağını öngörüyoruz. Bu yıl yatırımlarımızın büyük kısmı, müşterilerimizin talebine göre enerji ve altyapı sektörlerinde gerçekleşecek. Bürokraki, insan kaynakları ve iş modelleri anlamında Türkiye’de iş yapma sürecini nasıl değerlendirirsiniz? Bu konuda kişisel bir örnek verebilirim. EBRD’de bir önceki görevimde, bankanın tüm şehir altyapısı pazarlarından sorumluydum. EBRD bölgesinde pek çok ülkede çalıştım. Türkiye dinamizm, insan kaynakları kalitesi, iş esnekliği ve devletin faaliyetleri hızlandırma konusundaki desteği bakımından çok başarılı. Bu sayede özel sektör yatırımları için pek çok fırsat gelişti. Örneğin son üç yıldır çalıştığımız hastane PPP programının sözleşmesi finansmana uygun değildi. Devlet yetkililerine, gerekli değişiklikler yapılmazsa biz ve dolayısıyla pazarın projeyi finanse edemeyeceğini bildirdik. Yetkililer anlayışla bizi dinledi. Sonunda sözleşmeler değiştirildi, hatta bu değişiklikleri yürürlüğe sokmak için yeni yasalar çıkarıldı. Tüm bunların neticesinde uluslararası standartlarda bir sözleşme hazırladık ve hastaneler için finansman bulabildik. Bugün üç hastaneye finansman sağladık. Pazarda toplam 6 hastane finansman alabildi. Bu yıl, yeni projelerin finansmanını sağlamak istiyoruz. Bu örnek, devletin açık fikirliliği ve özel sektör dinamizmine dair önemli bir ipucu veriyor. Türkiye bu ortamdan yararlanıyor. Misyonumuz her zaman yeni projeler geliştirmek; olanla yetinmeyi istemiyoruz. Çıtayı her zaman yüksek tutuyoruz, yeni alanlar açıyoruz. Bugüne kadar Türk insanının ve Türk hükümetinin pragmatik yapısı sayesinde, Türkiye’de inovatif ürünler sunma konusunda önemli başarılar elde ettiğimize inanıyorum. Türkiye’nin 2023 hedeflerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Potansiyeliyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Bugün Türkiye’nin bir dönüm noktasında olduğunu düşünüyorum. Bir yandan jeopolitika, güvenlik sorunları, FED parasal politikalarının etkisi gibi olumsuz faktörler Türkiye ekonomisini etkiliyor. Diğer yandan yeni hükümetin 2016 reform gündemiyle ilgili olumlu bir hava var. Türk hükümeti bu reformların yürürlüğe sokulma takvimini bile hazırladı. Reformlar gerçekleştirildiğinde, Türkiye büyüme potansiyelinin daha da artacağını düşünüyorum. Bugün Türkiye’nin 2016 büyüme beklentisi yüzde 3 civarında. Reformlardan sonra bu oranın yüzde 4,5 seviyesine yükselmesini bekliyoruz. Reformların yürürlüğe sokulacağı ve önümüzdeki 4 yıl seçimsiz geçecek Türkiye ekonomisinde büyümenin başarıyla artacağına inanıyorum. 2023 hedefleriyle ilgili olarak da hükümetin özellikle enerji alanında belirli planları var. Geçen yıl kabul edilen yenilenebilir enerji planı, bu yıl gündemki doğal enerji verimliliği planı gibi... EBRD olarak teknik yardımlarımız ve danışmanlık desteğimizle her iki planı da gerçeğe dönüştürme konusunda hükümete yardımcı oluyoruz. Tüm bu girişimler sonrası 2023 yılına gelindiğinde daha fazla yenilenebilir enerji ve daha fazla tedarik güvenliği olacak. Bu da ekonominin enerji bağımlılığına önemli katkı sağlayacak. Bu pozitif gelişmeler ışığında, Türkiye kaynaklarını ihraç edebilecek ve ekonomisi daha rekabetçi güce kavuşacak. 2023 yılına kadar ekonomide bu tarz büyük değişikliklerin hayata geçeceğine inanıyoruz. Türkiye’de özellikle enerji ve altyapı alanında yatırımlarınız var. Son olarak Akfen’in yenilenebilir enerji alanındaki yatırımlarına ortak oldunuz. Enerji sektörüne yatırım yaparken ne gibi kriterlere dikkat ediyorsunuz? Akfen’i seçmiş olmanızda ne gibi etkenler rol aldı? Özsermaye yatırımları işimizin daha riskli tarafıdır. Bir şirkete özsermaye yatırımı yaparken, geçmiş performans ve vizyonuna bakarız. Yatırım yapacağımız kişilerin, kendilerinden emin olmaları, daha öncesinde başarılı işler geliştirmiş olması, geçmişte bir değer yaratmış olması ve bir yatırıma ne zaman girilip çıkılmasını gerektiğini bilen kişiler olmasını istiyoruz. Bu anlamda Akfen’in su, havalimanı, gayrimenkul ve enerji alanlarında geçmiş performansı çok etkileyiciydi. Ancak dediğimiz gibi o şirketin vizyonunun da çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Sadece geçmiş referansa göre değil, gelecekte birlikte neler geliştirebileceğimizi görmek istiyoruz. Bu noktada Akfen su, rüzgar ve güneş enerjisi dahil yenilenebilir enerji portföyünün gelişimi konusunda net vizyonuyla bizi etkiledi. Akfen enerji ekibi ile gelecekte değer yaratabileceğimiz ilginç bir hikaye gördük. Böylece şirketin yüzde 20 hissesini satın aldık. İstanbul’un bölgesel ve uluslararası bir finans merkezi olma beklentilerini nasıl yorumluyorsunuz? Bu yönde atılması gereken adımlar neler olabilir ve EBRD bu konuda nasıl bir katkı sunabilir? Finans merkezi, hem özsermayeyi hem de borcu beraberinde getirir. Özsermaye tarafında neler yapılması gerektiğinden bahsetmiştik. Piyasanın büyümesi, yönetim standartlarının yükselmesi, borsanın bölgedeki diğer sermaye piyasaları ile ortaklıklar kurabilmesi ve borsa altyapısının geliştirilmesi gerekiyor. Borç tarafında ise tahvil piyasasında benzer bir durumu görüyoruz. Türkiye tahvil piyasası bankalara yetiyor ancak kurumlar ya da sanayii için çok küçük kalıyor. Türkiye pazarına uluslararası yatırımcıların çekilmesi gerekiyor. Bunun için de kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği oranların ve piyasa şeffaflığının artması için çalışmak gerekiyor. Öncelikle Türkiye’de tahvil için kullanılan faiz oranı değiştirilmeli. Çünkü bugün sadece yerel yatırımcılar Türkiye piyasasına yatırım yapabiliyor. Piyasanın büyümesi için uluslararası yatırımcıların birer oyuncuya dönüştürülmesi gerekiyor. Tüm bu bahsettiğim kriterler bizim için çok önemli ve bu gelişmeler sağlandıktan sonra piyasanın, İstanbul’u bir finans merkezi yapacak denli büyüyeceğine inanıyorum.