2014 yılı bittiğinde Türkiye bir yılda iki seçim birden yaşamış olacak. Seçimler her zaman kamu maliyesini zorlar. Ancak Türkiye bu dönemde bütçede fazla açık veremez. Türkiye birkaç yıldır çok yüksek olan cari denge açığını azaltmaya çalışıyor. Bu nedenle ekonomide ikinci bir risk unsuru yaratamayız. Peki bugüne nasıl gelindi? Türkiye 2009 yılının başında global krizin etkisi altında kaldı ve yüzde 4.7 daralma yaşadı. Ancak 2010 ve 2011 yıllarında dışarıdan gelen sermaye akımı, iç kredi ve talep artışı ile iki yıl çok yüksek (yüzde 9 civarında) reel büyüme yaşandı ve cari denge açığı/GSYİH oranı da zıplayarak yüzde 10 düzeyine geldi. Cari açık, ya TL değer kaybına uğratılarak ya da reel büyümeyi daraltarak kontrol altına alınabilirdi. Türkiye ihracat piyasası Avrupa krizde olduğundan, 2012 yılında yüzde 40 oranında artan kredi artışını frenleyerek ve büyümeyi de azaltarak cari açığı da kontrol altına almaya çalıştı. Ancak 2012 yılı için yüzde 3 olarak hedeflenen reel büyüme yüzde 2.2 olarak gerçekleşince, 2013 yılında büyümenin yüzde 4 olarak gerçekleşmesi planlandı. Fakat 2013 yılında Mayıs ayından itibaren ABD Merkez Bankasının politika değiştireceği ve global çapta faiz yükselmesi olacağı algılaması ile TL yüzde 10 civarında değer kaybetti ve faizler de yükseldi. 2013 Aralık ayında Hükümetteki partinin içinde bir bölünme gündeme geldi ve ekonomi karıştı. TL’nin değer kaybı yüzde 30 düzeyine yükseldi. Bu durumda 2014 Ocak ayında Merkez Bankası faizleri kuvvetle yükseltti ve döviz kurunun artmasına engel oldu, ama enflasyon da döviz kurunun artışının etkisi ile yüzde 9 değerinin üstüne çıktı. Gene de 2013 yılında ekonomi yüzde 4 büyüme ile hedeflenen rakama ulaştı. İlginçtir ki IMF ve Dünya Bankası 2014 yılında Türkiye’nin reel büyümesinin yüzde 2.3-2.4 aralığında gerçekleşeceğini düşünüyordu. Ancak ülkeyi yakından tanıyanlar Hükümetin yüzde 4 hedefine ulaşılamasa bile yüzde 3.5 düzeyinde reel büyüme sağlayabileceğini vurguluyorlardı. Çünkü TL değer kaybı enflasyonu arttırıyordu, ama diğer taraftan da ihracatı körüklüyordu. 2014 yılının ilk altı ayının verileri 2014 yılının da hedeflenen şekilde yüzde 4 büyümeye ulaşabilmesinin mümkün olabileceğini işaret ediyor. Türkiye’de gidişatı izleyebilmek açısından en kritik veriler cari açık, sanayi üretimi ve kamu sektörü bütçe açığıdır. Bu değerlendirme yazıldığında cari denge açığı beklenenden daha da fazla düşerek bir evvelki 2013 yılında Ocak-Mayıs arasındaki 32.3 milyar dolarlık açık yerine 2014 yılında ilk beş ayda sadece 19.8 milyar dolar açık vermişti. İlk beş ayda ithalat yüzde 5.4 azalırken, ihracat ayni sürede yüzde 8 oranında artmıştı. Cari açık küçülüyordu. Bütçe açığına bakılırsa da geçen yılın ilk yarısında 3.1 milyar TL fazla veren bütçe bu yılın Haziran ayına gelindiğinde ilk altı ayda 3.4 milyar dolarlık bir açık vermiş bulunuyor. Yani bütçede ilk altı ayda toplam 6.5 milyar TL kötüleşme olmuş. Faiz dışı fazla rakamı da geçen yıla göre 26.4 milyar TL’den 23.1 milyara gerilemiş. Toplam faiz dışı harcamalar ise ilk yarıda nominal yüzde 13.9 ve reel olarak da yüzde 7.5 artmış. Faiz harcamaları da nominal yüzde 13.6 ve reel yüzde 4.3 artmış durumda. Ancak bütçe hedeflerinden çok fazla bir sapma da ortada yok. Bizce en önemli veri ise sanayi üretimindeki gelişmeler. Sanayi üretimi Mayıs ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 1.5 oranında artarken, imalat sanayisinde bu oran sadece binde 6 düzeyinde gerçekleşti. Bu oranlar son yedi ayda gerçekleşen en düşük sanayi büyüme oranları. Bu da sanayi üretiminde temponun yavaşladığına işaret ediyor. Kuşkusuz bir aylık dalgalanmalar genel trend göstergesi olamaz. Ancak TÜİK tarafından mevsimsel dalgalanmalara ve tatil günlerine göre düzeltilmiş sanayi üretim endeksi de, sanayi üretimindeki tempo kaybına işaret ediyor. Düzeltilmiş sanayi üretim endeksi Mayıs ayında bir önceki aya göre yüzde 1 oranında azalmış. Bu azalma ile birlikte sanayi üretimi Ocak ayındaki seviyesinin yüzde 0.8 altında. Bu da yıllık bazda yüzde 2.2’lik bir küçülme temposuna işaret ediyor. Bu tempo kaybı uzun süredir kapasite kullanım oranı verilerinde kendini belli ediyordu. Yukarıdaki verilere bakarak ne söyleyebiliriz? 2014 yılı ekonomisinin gidişatı da 2013 yılına benzer şekilde gidiyor, yani Türkiye bu yıl yüzde 3.5-4 arasında bir büyüme yaşayacak. Nitekim IMF ve Dünya Bankası da sonunda Türkiye tahminlerini yüzde 3.5 büyümeye değiştirdiler. Ancak ABD’de son dönemde görülen yavaşlama ve Avrupa Birliği’nin de hafifçe teklemeye başlaması kötü. Ayrıca Ukrayna’da Rusya’nın, Suriye ve Irak’ta IŞİD’in ve Filistin’de İsrail’in yarattığı riskli ortam Orta Doğu ve Doğu Avrupa’da risk artışı anlamına geliyor! Ancak ABD’de FED’in faiz arttırımı için yavaş davranması da bizler için olumlu bir durum. Özetle 2014, 2013 gibi olacak!