Anasayfa / Röportaj / BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN

Röportaj

  • 207

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN

image

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün girişimcilere verilen KOSGEB desteklerinden yerli otomobile, 2023 hedeflerinden teşvik yasasınının bir yılına dair geniş bir yelpazede görüşlerini Strategy Dergisi'ne anlattı. Türkiye’nin muazzam bir iç pazara sahip olduğunu söyleyen ve özellikle Orta Doğu ve Afrika gibi coğrafyalarda Türkiye’ye karşı büyük bir ilgi oluştuğunu anlatan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, yerli otomobil markası oluşturulması konusunda da düşüncelerini paylaştı. “Yerli otomobil markasının oluşturulması, toplumun psikolojik bir eşiği atlaması açısından önemlidir” diyen Bakan Ergün bu vurgunun duygusal değil, ekonomik ve rasyonel gerekçelere uygun olarak yapıldığının da altını çizdi. KOSGEB destekleri ile girişimciler açısından büyük bir başarı yakalandı. Bu konudaki son gelişmeleri bizimle paylaşır mısınız? Girişimcilik konusunu Türkiye’nin en önemli konularından biri olarak görüyoruz. Ekonomik ve sosyal sorunlarımızın çözümünde girişimcilerin temel bir rol oynayacağını biliyoruz. 2023 yılında 500 milyar Dolar ihracat yapmamız için, mevcut işletmelerimizin rekabetçiliğini artırmak büyük önem taşıyor. Ancak bununla birlikte, çok sayıda ve başarılı firmanın kurulmasına da zemin hazırlamak icap ediyor. Biz bu nedenle, ülkemizdeki girişimci havuzunu genişletmeye ve yeni kurulan firmaların sayısını artırmaya büyük önem veriyoruz. Girişimcilik konusunda insanımızın yaşadığı iki temel sıkıntı var: İnsanımız ya nasıl iş kuracağını ve işi nasıl sürdüreceğini bilemiyor veya bunu bilse bile gerekli başlangıç sermayesini temin edemiyor. İşte biz bütün bu sorunları çözmek için KOSGEB bünyesinde çok kapsamlı bir destek programı başlattık. Destek programımızın ilk aşaması, girişimcilik eğitimlerinden yararlanmaktır. Bu eğitim programlarının içeriğini KOSGEB belirliyor ve bugünkü örneğimizde olduğu gibi belediyeler veya sivil toplum kuruluşları eğitim programlarını düzenliyor. Son üç yıl içinde girişimcilik eğitimlerinden yararlananların sayısı 125 bine ulaşmış durumdadır. Bu arkadaşlarımıza, bir iş planı hazırlamaları şartıyla, 30 bin liraya kadar hibe desteği, 70 bin liraya kadar da geri ödemeli destek sağlıyoruz. 70 bin lira kredi, sıfır faizli, ilk iki yılı ödemesiz olmak üzere dört yıl vadeyle sağlanıyor. 2010 yılından bugüne kadar, 6 bin 500 vatandaşımız bu desteklerden yararlanarak kendi işini kurdu. Hedefimiz her yıl, 5 bin kardeşimizin KOSGEB’in girişimcilik desteklerinden yararlanmasıdır. Elbette KOSGEB destekleri, sadece yeni işletmelerle sınırlı değil. Biz mevcut KOBİ’lerimizin finansman, ihracat, ARGE, işbirliği, kümelenme, pazarlama gibi alanlarda yaşadıkları sorunları çözmek için de çok önemli destek programları uyguluyoruz. İşletmelerimizin ihtiyaçlarına göre, bu desteklerimizi hem nicelik hem de nitelik olarak geliştirmeye devam edeceğiz. Yerli otomobil üretimi konusunda gelinen son nokta nedir? Bundan sonra Hükümet olarak hedefiniz nedir? Biliyorsunuz, sayın Başbakanımız bu konuyla ilgili bir babayiğit benzetmesi yaptı. Bu işe soyunacak bir babayiğit gerektiğini söyledi. Bugün serbest piyasa ekonomisi şartları içinde, rekabetçi bir marka oluşturmak için, bu işi reel sektörün yapması gerekiyor. Belki 50 yıl önce olsaydı kamu teşebbüsünden bahsedebilirdik ama o günler geride kaldı. Bugünkü manzaraya baktığımızda ise yerli otomobil konusunda şunu görüyoruz: Türkiye’de babalar var ama onlar yiğit değil. Yiğitler var ama onlar da baba değil. Otomotiv gibi bir sektörde yatırım ve üretim yapmak ciddi bir sermaye ve tecrübe gerektiriyor. Türkiye’de baştan aşağıya otomobil yapacak çok insan var. Ama bu projelerin yatırıma, üretime, pazarlamaya ve bir marka oluşturmaya dönüşmesi daha başka ve ayrıntılı bir süreç. Bu anlamda ortada yiğitler tarafından hazırlanmış birçok proje olduğunu söyleyebilirim. Bunların ne oranda gerçekleşeceğini önümüzdeki süreçte göreceğiz. Tabi Türkiye’nin böyle bir hedeften vazgeçmesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Türkiye eninde sonunda yerli otomobil markasını oluşturacaktır. Bizim reel sektöre vermeye çalıştığımız mesaj da aslında budur. Bu iş nasıl olsa olacak, sizin elinizde olsun diyoruz. Sanayicimizin yerli otomobil konusunda biraz daha idealist olması gerekiyor. Biz teşvik sistemiyle çok önemli kolaylıklar getirdik. Hatta geçtiğimiz günlerde, otomotivle ilgili bazı revizyonlar da yaptık. Benim düşüncem, yerli otomobilin elektrikli olmasının daha isabetli olabileceği yönünde. Bu nedenle, TÜBİTAK bünyesinde de elektrikli araçlarla ilgili çalışmalara yönelik önemli bir destek programı başlattık. Türkiye yüksek teknolojili ürün üretim üssü olma hedefinde şu anda hangi noktada. Yakın dönemde bu konudaki hedefleriniz nedir? Türkiye’nin 2002’de 36 milyar Dolar olan ihracatı 2012’de 152,6 milyar Dolara ulaştı. Bu başarıda ihraç ettiğimiz ürün miktarının artması kadar ihraç ettiğimiz ürünlerin niteliklerindeki artış da önemli bir rol oynadı. 2002’ye göre baktığımızda, özellikle düşük teknolojili ürünlerden orta seviye teknolojiye sahip ürünlere doğru bir geçiş yaşadığımızı görüyoruz. Bu süreçte, ihracatımızdaki düşük teknolojili ürünlerin payı yüzde 25’lere gerilerken, orta teknolojili ürünlerin payı da yüzde 70’lere doğru tırmandı. Bu değişimde, hükümetlerimizin Ar-Ge, yenilik ve teknoloji politikalarının çok önemli bir rolü olmuştur. Hem kamunun hem de özel sektörün Ar-Ge’ye ayırdıkları bütçeler çok ciddi oranlarda artmıştır. Ancak birçok konuda olduğu gibi ileri teknoloji konusunda da henüz bu ülkeye yakışan seviyede değiliz. Çok daha iyi işler yapabiliriz. 2023 yılında Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranını yüzde 3’e çıkarmayı hedefliyoruz. Bu da 40 milyar doları özel sektör, 20 milyar doları ise kamuya ait olmak üzere 60 milyar dolarlık bir bütçe anlamına geliyor. Tabi bu bütçenin ortaya çıkaracğı sonuçlar da önemli. Biz 2023 yılında, üretim ve ihracatımızın içinde ileri teknoloji ve yüksek katma değerli ürünlerin payını yüzde 20- 25 seviyesine çıkarmayı hedefliyoruz. Şu an eğitim, üniversite, Ar-Ge, teknoloji ve sanayi politikalarımızın ana ekseni de bu teknolojik dönüşümü sağlamaktır. Dış pazarda sanayi ürünlerimizin arttığını ve ithalatın azaldığını görüyoruz. 2013/2014 dönemi için bu alanlarda beklentileriniz nelerdir? İç talep yeniden canlandıkça, Türkiye daha hızlı büyüdükçe, ithalatın da yeniden artacağını söylemek gerekiyor. 2023’te 500 milyar dolar ihracat yaparken, 600 milyar dolar ithalat yaparsak, bu bir başarı olmaz. İhracat ile ithalatı dengelemek, hatta fazla vermek gerekir. Bir önceki sorunuz da işte bu nedenle önemli. Biz katma değeri orta seviyede olan ürünleri ihraç ederken, yüksek seviyeli ürünleri de ithal ediyoruz. Teknolojik üretime geçiş sağlamamız, ihracatımızı artırdığı gibi, orta vadede ithalatımızın da azalmasına vesile olacaktır. Zaten son teşvik sistemini de işte bu amaçla, daha nitelikli yatırımların daha iyi şartlarda destekleneceği bir yapıda kurguladık. Geçtiğimiz yıl açıklanan teşvik yasası Türk sanayisine neler kattı? Son teşvik sistemi, özellikle katma değeri yüksek, yurt içinde üretimi olmayan ürünlere yönelik ciddi avantajlar sunuyors. 2012 yılı, bizim dünyadaki riskli ortam nedeniyle hızımızı düşürdüğümüz bir yıl oldu. Tabi ekonomideki bu politika değişikliği yatırımların hızına da yansıdı. Teşvik sisteminin yapısı da daha ciddi ve üzerinde düşünülmesi gereken yatırımları ön plana çıkarıyor. Bütün bu gelişmeleri dikkate aldığımızda ilk yıl itibariyle hedeflerimize ulaştığımızı söyleyebilirim. Ancak sistemi esas bundan sonra ölçeceğiz. 2013 yılıyla birlikte, büyüme hızımız yeniden artacak, teşvik sisteminin olumlu sonuçları da çok daha net bir şekilde zuhur edecektir. Teşvik sisteminde, 6. Bölgede yapılacak yatırımlar için çok ciddi düzenlemeler yaptık. Özellikle istihdam yükünü artıracak ve emek-yoğun sektörlerin bu bölgelerde toplanmasını sağlayacak adımlar attık. Bu bölgelerde bulunan OSB’lere baktığımızda, çok sayıda firmanın yatırım için başvuruda bulunduğunu görüyoruz ve mutlu oluyoruz. Şimdi terör sorununun çözümü noktasında da tarihi bir eşikteyiz. Bu süreç de başarıyla belli bir noktaya geldiğinde, yatırımcıların bölgeyle ilgili en büyük tereddüt kaynağı da bertaraf edilmiş olacak. Dolayısıyla ben, önümüzdeki birkaç yıl içinde, özellikle 6. Bölge illerimizde bir yatırım patlaması yaşanacağını düşünüyorum.