Kürenin ekonomik mimarisi dağılırken türbülansı enerji kaynağına dönüştürmek...
Kürenin bir süredir alıştığımız ekonomik-jeopolitik mimarisi dağılıyor. Türbülans artıyor.
Şimdi dünya üzerinde birbiriyle sıkı biçimde rekabet edecek aktörler var. Ve bu aktörler dünyaya aynı gözle bakmıyor. Benzer şekilde anlamıyor. Hal böyle olunca, dünya sorunlarına ortak çözüm üretmeleri mümkün görünmüyor. Dünyada ‘uzlaşma’ sağlamak giderek zorlaşıyor...
Hakan GÜLDAĞ
Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Gazeteciler haber yazarken genellikle ‘ters piramit’ denilen yöntemi kullanır. Bu yöntemde haberin girişinde ‘taban’ mümkün olduğu kadar geniş tutulur. Haberin en çok merak edilen ve en çok kişiyi ilgilendiren yönleri ilk paragrafa konulur. Madem serde gazetecilik var biz de öyle yapalım. Önce en çok dikkat çekmek istediğim noktaları paylaşayım. Destekleyici malzemeyi sonraki paragraflara bırakalım…
Bu yazıda söyleyeceklerimin özü şu:
Kürenin bir süredir alıştığımız ekonomik-jeopolitik mimarisi dağılıyor. Türbülans artıyor.
Şimdi dünya üzerinde birbiriyle sıkı biçimde rekabet edecek aktörler var. Ve bu aktörler dünyaya aynı gözle bakmıyor. Benzer şekilde anlamıyor. Hal böyle olunca, dünya sorunlarına ortak çözüm üretmeleri mümkün görünmüyor. Dünyada ‘uzlaşma’ sağlamak giderek zorlaşıyor.
ABD tedirgin. Güvensiz. Telaşlı. Geleceğe karamsar bakıyor. Geçen aralık ayında açıkladığı ‘Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’ bu bakışı açık bir şekilde ortaya koyuyor.
ABD’nin bir numaralı ‘rakip’ ilan ettiği Çin, ekonomik olarak, daha da önemlisi teknolojik olarak yükselişte… Ve kendisinin koymadığı kurallara sahip çıkma niyetinde değil. AB’nin geleceği soru işareti. Almanya rahatsız ve arayışta… Büyük Batılı güçlerin dışında, Türkiye de dahil, hemen bütün belli başlı ülkeler, yeniden şekilleneceği anlaşılan ‘dünya sistemi’ içinde kendilerine uygun konumlanma çabası içinde…
İpin ucunun kaçmaya başladığı ‘ticaret savaşları’ bugünkü ekonomik modellerin ve ittifakların dayanıklılığını ciddi biçimde test edildiği bir ‘hegemonya savaşına’ dönüşme potansiyeli taşıyor.
Dünya giderek daha kuralsız bir yer haline geliyor.
Yeni nesil bir ‘Tukidides Kapanı’na sürükleniyoruz!
***
Son birkaç yılda çok şey değişti, çok...
ABD Başkanı Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı General H. R. Mc Master, 18 Aralık 2017’de Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nin ilan edilmesinin ardından yaptığı değerlendirmede, “Soğuk Savaş’ın bitmesiyle başlayan tatil artık sonra erdi. Jeopolitik tüm hızıyla geri geldi” derken bu yeni dönemi açıkça ilan ediyordu.
Washington Konsensüsü bitti. G-20 işlemiyor. Dünya Ticaret Örgütü yetersiz. Birleşmiş Milletler etkisiz. Endüstri 4.0, nano teknoloji, biyo teknolojiden bahsediyor, yeni teknolojiler sayesinde yeni bir ekonomik canlanma döneminin başındayız diyor...
‘Ülkeler arası rekabetin yerini işbirliği alıyor’, ‘yeni teknolojilerin dönüştürücü gücü geriden gelen ülkeler için fırsat yaratıyor, dünya eşitleniyor’ filan diye umutlanıyorduk...
Ne oldu?
Küresel sistemin işleyişinde bir temel değişiklik ortaya çıktı. ‘Multilateralizm’ gidiyor. ‘Unilateralizm’ geliyor. Türkçesi, ‘çok taraflılık’ geride kalıyor. ‘Tek taraflılık’ onun yerini alıyor...
Ekonomideki ‘korumacı’ rüzgarlar, siyasette de karşılık buluyor. Liberal demokrasi, ‘illiberal’ demokrasinin tehdidi altında...
Bir dönem, ‘küreselleşmeye’ bizim gibi ülkelerden gelen eleştiriler, şimdi küreselleşmenin merkez ülkelerinden geliyor. Özellikle de Batı’daki içi boşalan, yıpranan orta sınıftan...
‘Brexit’ de, Trump’ın seçilmesi de bu rüzgarların bir izdüşümü. Avrupa’yı bölen göçmen karşıtlığı, ırkçılığa varan milliyetçilik de öyle...
***
‘Bilişsel kod’ da bozuluyor...
‘Serbest piyasa’ sisteminin en iyi sistem olduğu genel kabulü hiç bir şekilde eski popülaritesinde değil. ‘Devletler, piyasaların sağlıklı ve serbestçe işlemesi için gereken kuralları ve ortamı belirledikten sonra ekonomik etkinliklerden çekilmelidir’ genel kabulü de ‘genel’ olmaktan çoktan çıktı.
‘Varlık Fonları’, bağlantılı olarak ‘devlet kapitalizmi’ benzeri uygulamalar, Rusya, Polonya, Macaristan, hatta Hindistan gibi birçok ülkede devrede. Devletlerin rolü azalmıyor, artıyor…
Düne kadar dünya sisteminin üzerine dayandığı ‘model’, artık sorunları çözecek güçte bir model olarak kabul görmüyor. Hakim ekonomik, siyasi ve kültürel hegemonya zayıflıyor...
***
Bu süreçte, dünyada yeni güçler yükseliyor...
ABD, dünya ekonomisinin ve siyasetinin sorunlarını çözme veya düzen getirme gücünü kaybetme telaşındayken, Çin başta, dünyada yeni aktörler sahne alıyor.
Rakamlar ABD’nin tedirginliğini ve telaşını ‘haklı çıkarır’ nitelikte. Zaferle çıktığı Soğuk Savaş’ın bittiği 1989’da ABD’nin ekonomik büyüklüğü 5.7 trilyon dolardı. Çin aynı yıl sadece 350 milyar dolarlık bir ekonomiydi. Bugün ise ABD 19 trilyon dolarlık, Çin ise 12 trilyon dolarlık bir ekonomi. Bir başka ifadeyle, Soğuk Savaş’ın bittiği ve küreselleşme sürecine tam yol verildiği geride kalan yaklaşık 30 yılda ABD 3 kat, Çin ise 30 kattan fazla büyüdü.
***
Sahne alan yeni güçler Çin ile sınırlı da değil...
Almanya, yeniden bir ekonomik merkez olarak yükseliyor. Ve uzun bir zaman sonra yeniden askeri kapasite inşa etmeye başladı. Son Davos toplantısında, ‘küreselleşmenin savunuculuğunu üstlenen iki ülke vardı: Çin ve Almanya... ‘Kartların yeniden karıldığı’ bir ortamda, yakın gelecekte Almanya-Çin ekseninin güçleneceğine şans tanıyanlar artıyor. Alman Şansölyesi Merkel’in geçen yıl Mayıs ayında G-7 toplantısı sonrasında, ayağının tozuyla, “Biz Avrupalılar güvenliğimiz için artık başkalarına güvenemeyiz. Kendi kaderimizi kendi ellerimize almalıyız” açıklamasında bulunması da dikkat çekiciydi. Rusya, eskisi gibi bir ‘süper güç’ değil belki ama askeri gücüyle, hem Ukrayna, hem de Suriye’de hiç de ‘silik’ bir rol ile yetinmeyeceğini gösterdi.
***
Palazlanan yeni güçlerin etkileriyle dünya yeniden şekilleniyor. Bu, dünya ticaretine de, sistemine de yeni bir akışkanlık getiriyor. Ülkeler, yeni bir ‘pazar pozisyonlanması’ için adeta zorlanıyor. Bu gelişme karşısında ABD ise, korumacı bir refleksle, ‘Alemin kralı benim. Sakın bir hata olmasın’ havasında… Vakit varken, hala güçlüyken ‘arayı tekrar açmak’ istiyor. ‘Çinliler teknolojimizi çalıyor’ söylemini peşine takılan yeni gümrük vergilerinin arka planında bu var.
Trump, Çin ile ticaret savaşını kazanacaklarına inanıyor. Çin ise, belki de kültürel farkların ve yüzyılların tecrübesinin de etkisiyle, bu savaşta Amerika’dan daha az kaybetmeyi planlıyor.
Doğrusu, sistemin dinamikleri bakımından bugünkü manzara, 1900’lü yılların başında büyük güçlerin birbiriyle kapışmasına yol açan tabloyu anımsatıyor.
***
Güçler arasındaki ‘hegemonya rekabeti’ tarihte benzer sonuçlara yol açtı. Binlerce yıl önce büyük şehir devletleri Atina ve Sparta arasında olduğu gibi... Bu ‘rekabet’ antik dönemin iki önemli gücünü milattan önce 431’de Peloponez Savaşı’nda karşı karşıya getirmişti.
Zaman, olaylar ve aktörler değişse de, işin özü aynı:
Hakim egemen güç, yükselmekte olan güçten korkmaya başlıyor. Geleceği için endişeleniyor. Bu gerginlik yükselen güç ile hakim olan arasında, taraflardan birini kendi isteği dışında savaşlara ve ittifaklara sürükleyecek adımlar atmaya itiyor.
Kimi analistlere göre, son 500 yılda bu koşullar 16 kez oluştu ve bunların 12’si savaşa dönüştü. Bu karmaşık sürecin bir de adı var:
Tukidides Tuzağı...
***
ABD, yükselişinden endişe ettiği ve yılda 375 milyar dolar ticaret açığı verdiği Çin’in onlarca ürününe milyarlarca dolarlık ek vergi getireceğini açıkladı. Çin’in karşı hamlesi, ‘havacılık’ ile başladı. Sonra, tarım ürünlerini devreye soktu. Özellikle de soyayı...
Çin’in soya üzerinden karşı hamlesi hayli ‘ince’ hesaplanmış görünüyor. ABD önemli bir soya üreticisi ve ihracatçısı. Çinlilerin ağırlıklı besinlerinden biri de soya fasulyesi. ABD’nin ihraç ettiği soyanın yüzde 56’sını tek başına Çin ithal ediyor. Ve Çin, ‘soyaya yüzde 25 vergi getirebileceğini” açıkladı.
Amerika’da soya üreticileri, birçok başka tarım üreticisi grup gibi ağırlıklı olarak Cumhuriyetçi Parti seçmeni... Çin’in Trump’ın seçmenlerinin yoğun olduğu sektörü hedef alması, ‘gümrük vergisi’ çatışmalarının nasıl ülkelerin iç siyasetine uzanabileceğinin de işaretini veriyor.
Eğer Trump yönetimi oyuna devam edecekse, tarıma yeni destekler vermek durumunda kalabilir. Bu da dengeleri ABD ile sınırlı kalmayacak biçimde zorlayacak. Amerikalı üreticiye verilecek destek, onları hem Güney Amerika’daki hem de Avrupa’daki üreticiler karşısında avantajlı konuma geçirecek. Bu, Güney Amerika ülkelerini ve Avrupa Birliği’ni buna karşı önlem almaya itebilir.
Buyurun size son dönemde yaşananlar üzerinden bir ‘Tukidides Tuzağı’ senaryosu…
***
‘Tuzak’ senaryolarını artırmak mümkün… Dünya sisteminde taşlar bir kez daha yerinden oynadı. Tabii, yeniden şekillenecek. Ama nasıl?
İşte orası net değil! Geride kalmakta olanın ne olduğunu az çok görebiliyoruz. Ancak gözlerimiz henüz gelenin ne olduğunu tam seçemiyor...
Bildiğimiz şu: Şimdi bir türbülans dönemindeyiz. Üzerimizdeki stres artacak.
Kaptan pilot iseniz önceliğiniz ‘uçağı havada tutmak’ olsun! Yolcuysanız kemerlerinizi takın!
Yetmez. Stratejinizi yeni dönemin gerilimlerini enerjiye dönüştürmek üzerine kurmanız gerekiyor!
Bunu nasıl yapacağınıza, elinizdeki imkanlar setini en iyi bilen siz karar vereceksiniz.
Sadece şu aklınızda olsun:
Ani hava değişimlerine, çılgın dalgalara denk bir irade gücüne sahip olanlar ve enerjisini akılla birleştirenler bu mücadelede çok daha şanslı olacak!
Ee, ne demişler; durgun suda herkes kaptan!