İlk defa 2013 yılında Alman hükümetinin teknoloji stratejisi belgesinde geçen Endüstri 4.0 tanımı dünya endüstrisini etkisi altına almış durumda. Yeni sanayi devrimine göre dijital dönüşüme entegre olabilen ülkeler ve ekonomiler fark yaratacak. Peki Türkiye, oyunun kurallarını baştan aşağı değiştiren Endüstri 4.0'a ne kadar hazır? Sanayi devrimi buhar makinesinin icadıyla başladı, elektriğin üretim süreçlerine dahil olmasıyla devam etti. Ardından elektronik ve bilgisayar teknolojileri hayatımıza girdi. Şimdi ise “dördüncü sanayi devrimi” olarak adlandırılan ancak etkileri sadece sanayi ile sınırlı olmayan bir dijital devrimden bahsediyoruz: Endüstri 4.0. Büyük Veri, Yapay Zeka, Nesnelerin İnterneti, 3B yazıcılar ve paylaşım ekonomisi gibi geniş bir ekosisteme yayılan ve gelecek dönemde tüm sektörlerde rekabetin belirleyici noktası olduğuna inanılan Endüstri 4.0 çalışmaları için ülkeler hızla yol haritası çıkarıp uygulamaya başladı bile. Gerek yarattığı ürünler gerekse ihracata olan katkısı ile Türkiye ekonomisinde önemli bir yere sahip olan üretim sanayi de geç kalmadan bu devrimi yakalamak istiyor. Peki Endüstri 4.0 ile yeni iş modeli neler getiriyor? Dünyada rekabetin doğası ve tanımı değişirken Türkiye bu dönüşüm sürecinin neresinde duruyor? Uluslararası denetim, danışmanlık ve vergi hizmetleri şirketi PwC, Endüstriyel İnternet veya Dijital Fabrika şeklinde de tanımlanan Endüstri 4.0 ile ilgili küresel tabloyu çıkarmak için dokuz ana endüstri kolu ve 26 ülkeden 2 binden fazla şirket yöneticisiyle görüşerek hazırladığı 2016 Küresel Endüstri 4.0 Araştırması’nı yayınladı. Rapora göre bugün dünya genelindeki sanayi yöneticilerinin sadece % 33’ü şirketlerini dijitalleşme anlamında “gelişmiş” olarak tanımlasa da, 2020 yılına kadar dijitalleşme süreçlerini tamamlamayı planlayanların oranı % 70’e yükseliyor. Yani dünya giderek hızlanan bir teknolojik değişim sürecinden geçiyor, tüm sektörlerde kurallar tekrar yazılıyor. ENDÜSTRI 4.0 NASIL ÇIKTI? Yeni teknolojilerin etkisini önceden fark eden Alman Hükümeti, sanayideki rekabetçiliğini artırmak üzere “Endüstri 4.0” kavramına, ilk kez 2013 yılında yayınladığı yüksek teknoloji strateji belgesinde yer verdi. Doğudaki sanayi üretiminin Batıda’kini aşması ve özellikle Avrupa Birliği’nin sanayi üretiminde riske girmesi gibi sebeplerle teknolojinin gücünü arkasına alarak güçlenme politikası olarak geliştirilen Endüstri 4.0, büyük veri, yapay zeka, nesnelerin interneti, dijitalleşme ve iletişim teknolojilerini kullanarak “akıllı fabrikalar” kurulmasını öngörüyor. Hatta bu fabrikaların neredeyse insansız olarak çalışması planlanıyor. Bugün pek çok Alman şirketi hükümetin de desteğiyle Endüstri 4.0 yatırımlarına başladı. Siemens Amberg fabrikasında bin farklı ürün üretilebiliyor. Otomasyon seviyesi %75’e yükseldi; hata oranı ise 1 milyonda bir. Bosch ise Endüstri 4.0 uygulamalarıyla envanterde yüzde 30’a varan bir azalma, üretkenlikte de yüzde 10’a varan bir artış elde etmeyi başardı. Şirket 2020 itibariyle global üretiminde yıllık tasarrufu yüzlerce milyon dolara çıkarmayı hedefliyor. Almanya’nın Endüstri 4.0 olarak adlandırdığı bu kavram, dünyanın farklı ülkelerinde başka isimlerle varlık gösteriyor. Örneğin; ABD’deki “Smart Manufacturing” inisiyatifi, bu oluşumun başka bir açıdan yaklaşımı diyebiliriz. Japonya’da ise benzer süreç “Innovation 25” olarak adlandırılıyor ve bu yaklaşık 5 yıldır Japonya’da uygulanan bir yaklaşım. Diğer ülkelerden örneklerle devam edersek; bugün Finlandiya sanayisinin %44’ü endüstriyel internet kullandığı belirtiliyor. Amerikalı GE ise tüm şirketlerinde kullanabileceği “endüstriyel internet” yetkinliklerini geliştirmek için 1 milyar Dolar’ın üzerinde IT yatırımı yapmış durumda. İŞ MODELINDE NELER DEĞIŞECEK? Sadece imalat sektörünü değil, tüm iş dünyasını ve hayatın genelini ilgilendiren Endüstri 4.0 ile üretilen her bir ürün günümüzün modern sistemlerinden farklı olarak ayrı bir seri numaralı kimliğe sahip olacak ve belleklerinde sadece bazı temel bilgileri değil, kendi geçmişlerini de tutabilecek. Bu ürünler tıpkı üretildikleri makineler gibi sürekli internete bağlı olacak ve dolayısıyla konumları ve durumları her an kolaylıkla belirlenebilecek. Alıcıları sayesinde bulundukları çevreyi inceleyip gerektiğinde yine kendi yetenekleri ölçüsünde fiziksel tepki verebilecekler ve bunu yaparken de internete bağlı diğer cihazlarla gerçek zamanlı olarak bilgi alışverişinde bulunabilecekler. Mitsubishi Electric Türkiye Fabrika Otomasyon Sistemleri İş Geliştirme Yöneticisi Tolga Bizel, Endüstri 4.0’la birlikte kişiye özel üretimlerin robot - insan işbirliğinde fabrikalara taşınacağını anlatıyor: “Önümüzdeki yıllarda insan ihtiyaçları kendi kendine yetebilen otomasyon sistemleri ile karşılanacak. Kişiselleştirilmiş ihtiyaçlara göre hazırlanan bir ürün fabrikada üretilirken değiştirilebilecek ve bunun kontrol altına alınacağı sistem yapısı sağlanacak.” Kısaca Endüstri 4.0 ile akıllı teknolojilerin elimizdeki verileri çok daha iyi analiz ettiği, tüm sektörlerde iş süreçleri ve üretim süreçlerinin optimize edildiği ve son kullanıcıların ne istediğini çok daha iyi analiz edebilen ve kişiselleştirmenin çok öne çıktığı ürünlerin kullanımımıza sunulduğu, teknolojinin her sektöre değdiği bir dünyaya adim atmış olacağız. Cisco Türkiye Genel Müdürü Cenk Kıvılcım’a göre “şirketler dijital dönüşümü süreçlerine entegre ederek sadece çalışanlarının verimliliği sayesinde %30 maliyet avantajı sağlayabilir.” Ayrıca doğru bir dijital dönüşüm stratejisi ile üretim sektörü arıza ve üretim kesintilerini %48 oranında azaltabilir, hatalı ürün oranını %49 düşürebilir, yeni ürün çıkarma süresini %23 kısaltabilir, enerji maliyetlerinden %18 oranında tasarruf sağlayabilir. TÜRKIYE BUNUN NERESINDE? Türkiye yurtdışı ve yurtiçi birçok siyasi ve jeopolitik çalkantıya rağmen ekonomik performansıyla dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer alıyor. Rekabetçilik açısından da gelişmesini sürdürüyor. Her yıl Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan “Küresel Rekabet Raporu”na göre Türkiye artık “verimlilikten inovasyona geçiş yapan ülkeler” kategorisinde yer alıyor. Yayınlanan son rapora göre Türkiye genel rekabetçilik sıralamasında 140 ülke arasında 51’inci sırada. (Geçen yıl 45’inci, 5 sene önce 61’inciydi.) Yani son yıl dışında, Türkiye’nin rekabet gücü 5 yılda artmış. Ancak, inovasyon kapasitesi anlamında 83’üncü sırada yer alıyor. Üstelik Türkiye inovasyon kapasitesi anlamında geçen sene 77’nci, 5 sene önce 55’inciydi. Yani bu alanda irtifa kaybediliyor. Şirketlerin Ar-Ge harcamasında Türkiye 79’uncu. (Geçen sene 89’uncu, 5 sene önce 62’nciydi.) Eğitimle ilgili göstergelerde de Türkiye sıralamanın çok gerisinde. Genel eğitim kalitesinde 92’nci sıradayız. Geçen sene 89’uncuyduk. 5 yıl önceki sıramız 79. Yani her yıl kötüleşiyoruz. Matematik ve Fen eğitiminde ise 102’nci sıradayız. Geçen yılki sıramız 100. 5 yıl önce 74’üncü sıradaydık. Bu alanda da ilerleme yok. Aynı rapora göre ArGe harcamalarının milli gelire oranı 2014’te %1.01’e yükselerek ilk defa %1 seviyesini aştı. Ancak, bu rakamın AB genelinde %2, OECD bölgesinde %2.4 olduğu göz önüne alındığında, hala yetersiz olduğunun altını çizmek gerekiyor. (Türkiye’nin 2023 hedefi ise %3 seviyesinde.) ENDÜSTRI 4.0 EĞITIMLE DESTEKLENMELI Tüm bu resim şunu gösteriyor: Türkiye’nin global konumunu güçlendirebilmesi, değişim rüzgarını fırsata dönüştürebilmesi ve tehditleri bertaraf edebilmesi için hızla inovasyon ve teknoloji gücünü ve kapasitesini geliştirmesi gerekiyor. Bunun için de öncelik insan kaynağı olmalı. Türkiye genç ve dinamik nüfus yapısı ile büyük bir potansiyele sahip. Son on yılda Ar- Ge’yi odağına alan hükümet teşvik politikaları da olumlu bir resim yaratıyor. Ancak, potansiyelin hayata geçirilebilmesi için bu insan kaynağına öncelikle iyi bir eğitim verilmesi gerekiyor. Sonra da çalışacakları iyi iş fırsatları… Çünkü yeni endüstri evresi en çok insanların gelişmesini gerekli kılıyor. Endüstri 4.0’da makinelerin ve üretim süreçlerinin üzerine alacağı yükle beraber, bu yeni teknolojileri kullanacak insan kaynağına da çok şey düşüyor. Türkiye’de Ar-Ge çalışmalarını teşvik amacıyla bu yıl 12.si düzenlenen Türkiye Teknoloji Ödülleri töreninde konuşan TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran ise Türkiye’nin teknolojik dönüşüm sürecinde sınırlı iş gücü yetkinlikleri ve iş gücünün sanayiden hizmet sektörüne kayması kritik engelleri aşması gerektiğinin altını çiziyor: “Gençlere eğitim hayatları sırasında yenilikçi düşünce yetilerini ve katma değeri yüksek becerilerini geliştirebilecekleri imkanlar sunmamız gerekiyor. Eğitim niteliğinde çok ciddi bir sıçrama yapmamız şart.” DEVLET, IŞ DÜNYASI, STK VE AKADEMI IŞBIRLIĞI ŞART Türkiye 500 milyar dolar ihracat hedefine ancak ve ancak yüksek teknoloji üretimi ile erişebilir. Bunu mümkün kılacak olan Endüstri 4.0 hareketinde Türkiye’nin siyasi ve fikir liderleri, akademisyenleri, sivil toplum kuruluşları ile özel sektörüne büyük sorumluluk düşüyor. “Türkiye olarak daha fazla yatırım yapmamız gerekiyor. Ülke olarak odaklanmalı ve kuvvetli olduğumuz ve stratejik gördüğümüz sektörlerde bir dijital ajanda oluşturmamız gerekli. Odaklandığımız alanlarda özellikle büyük global şirketlerle birlikte bu sektörlerin öncü firmaları, girişimci (start up) firmalar ve akademisyenlerle birlikte odaklı eko sistem oluşturmak ve onların eko sisteminden faydalanmak gerekiyor” diyor Cisco Türkiye Genel Müdürü Cenk Kıvılcım ve bir örnek yol haritası gösteriyor: “Örnek olarak inşaat sektörü, Türkiye’nin çok güçlü olduğu bir sektör. Akıllı bina konusunda liderliği alıp çözüm ve yerli yazılımcıların oluşturduğu bir ekosistem kurgulanmazsa gelecekte katma değeri yüksek çözümleri yurtdışından ithal etmek zorunda kalan bir sektör haline gelebilir. Bunun için, öncü ICT firmaları, inşaat sektörü, inşaat sektörüne yönelik Türk yazılım firmaları ve TOKI çalışma grupları kurup dijital dönüşüm stratejisi oluşturup bunu somut adımlara dökmeli. Ancak bu çalışma grupları küçük ve dinamik olmalı.” 65. Hükümet Programı’na da giren Endüstri 4.0 odaklı çalışmalar, Türkiye’den uluslararası markalar çıkmasının da yolunu açacak mı? İlerleyen yıllarda göreceğiz...