Anasayfa / Özel Dosya / DİJİTAL İŞBİRLİĞİ ÇAĞI

Özel Dosya

  • 212

DİJİTAL İŞBİRLİĞİ ÇAĞI

image

Teknoloji, 21. yüzyılın rekabet kurallarını yeniden belirliyor. Şirketler üretim, tedarik, tüketim ve etkileşim biçimlerini baştan sona değiştiriyor. Bu değişimi tetikleyen teknolojilerin önemi küresel salgın şartlarında çok daha belirginleşti. Yeni dönemin işletmeleri büyük veriyi anlayıp inovasyonu yöneterek geleceklerini şekillendirecekler. Yaşadığımız bu dönüşüm diğerlerinden farklı.

 

TEKNOLOJİ SADECE teknoloji meraklılarının anladığı bir alan değil artık. Günlük hayatını sürdürmeye çalışan sıradan bir insandan devasa işletmelere kadar; herkes her yerde dijital teknolojileri kullanıyor. Bu bir tercih olmanın ötesine geçerek bir zorunluluk haline geliyor.

Evet, teknoloji tabanlı dünya kendi dinamiklerini getiriyor. Yeni yeni işletmeler ortaya çıkarken aynı zamanda eşi benzeri görülmemiş bir rekabet yaşanıyor. Her sektörde her ölçekte firmalar, bilişim teknolojilerini (BT) kullanarak daha verimli olmanın yollarını arıyorlar. Geleneksel iş modellerini hızla değiştiren dijital dönüşümün önemi, özellikle pandemi sürecinde çok net bir şekilde görüldü. Otomotivde, finansta, üretimde, enerjide, kamu hizmetlerinde, kısacası hayatımızın her noktasında dönüşüm yaşanıyor. Dijital dönüşüm çalışmaları iş dünyasının, kamunun, akademinin ve eğitim sisteminin gündeminde. Dijital dönüşüm ve akıllı üretim sistemleri devrim niteliğinde yenilikler getiriyor. Müşteri memnuniyetini artırmak, üretim ya da iş süreçleri hakkında veri toplamak ve bunlarla tutarlı kestirimlerde bulunmak dijital dönüşümün en önemli hedefleri haline geliyor.

 

“BÜYÜK BİR İVME KAZANDI”

 

Boğaziçi Üniversitesi Yönetim Bilişim Sistemleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bilgin Metin, “Teknoloji çağında sürekli artan rekabet bir canavar gibi firmaları yakalayıp karlılıklarını yemek istiyor. Dijital dönüşümde işletmeler, tıpkı zorlu bir nehri geçerek karşı kıyıda kendilerini güvende hissetmek istiyorlar” diyor. Bu dönüşümün elbette bir maliyeti olacak. Hassas noktalarından biri bu.

İşletmeler bilişim teknolojileri stratejilerini doğru şekilde belirlemedikleri zaman dijital dönüşümün oldukça ağır bir maliyetli olabiliyor. Öyle ya da böyle “dijital dönüşmeme”nin de rekabet gücünü kaybetme gibi bir maliyeti var. Değişimin doğasında zaten riskin olduğunu belirten Metin, “Buradaki pozitif risk fırsatları negatif risk ise zarar görmeye yol açar. Dijital dönüşüm öncesinde bu doğru strateji nasıl oluşturulacak? İş hedefleri ile BT hedefleri arasında bir uyumun sağlanması için etkili iletişim ve yönetim kültürünün oluşturulması bunun ilk adımı. Sonra bir risk değerlendirilmesi yapılması şart. Bu risk değerlendirmesi sonucu teknolojiyi güvenli bir şekilde kullanabilirsiniz. Aksi takdirde teknolojinin kendisi ekstra bir risk oluşturur. Sonra üretim süreçlerini, iş süreçleri hakkında veri toplayarak onlara dayanarak, işletme için daha gerçekçi maliyet hesapları, üretim planlaması ile daha etkili kararlar alınabilmesi gelecek. Bu şekilde en doğru şekilde belki de önceden farkına varmadığımız kritik iş süreçleri fark edilecek ya da mevcut süreçlerin önem sırasına göre dizilebilecek. Bunun sonucunda mali kayıpları oluşturan iş kesintilerinin önüne geçilebilecek” diyor.

 

ÜRETİM SÜREÇLERİ DEĞİŞİYOR

 

Dijital dönüşüm çok sayıda fiziksel ve dijital teknolojinin bir araya gelmesiyle gerçekleşiyor. Şirketler sensörler, gömülü sistemler, bulut bilişim ve Nesnelerin İnterneti (IoT) gibi çok sayıda fiziksel ve dijital teknoloji kullanarak rekabet avantajı sağlıyorlar. Sadece temel iş süreçlerinde değişimi sağlamakla kalmayıp akıllı ve bağlantılı ürün kavramlarını ortaya çıkarıyor. Bu sayede gelir yaratıcı, hizmet temelli yeni iş modelleri ortaya çıkıyor. Dijital dönüşüm ile üretim süreçleri değişiyor. Aynı zamanda yeni iş modelleri ortaya çıkıyor. IT temelli rekabet yeni süreç ve iş modelleri yaratıyor. Bunlar IT ve ürün bütünleşmesi, gömülü yazılımlar, sensörler, işlemci ve kablosuz bağlantılar olarak sıralamak mümkün. Akıllı ve bağlantılı ürünler, farklı yetenekler kazanıyor. Otonom ürün faaliyeti, diğer ürünlerle koordinasyon, kendi kendine teşhis ve bakım gibi. Big data, siber güvenlik, artırılmış gerçeklik, bulut bilişim, yapay zeka, simülasyon ve sistem entegrasyonu dijital dönüşümü tetikleyen teknolojilerden ilk akla gelenler. Bunlar aynı zamanda bugün ve yakın geleceği kapsayan endüstride 4. devrimin araçları.

 

ŞİRKETİNİZE ÖZGÜN ÇÖZÜMLER

 

Günümüz koşullarında söz konusu teknolojilere ulaşmak aslında zor değil. Ancak, kritik nokta burada başlıyor. Firmaların büyük çoğunluğunun bu aşamada hata yaptığına dikkat çeken İTÜ Endüstri Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Alp Üstündağ, dijital dönüşüm için söz konusu teknolojileri satın almanın yeterli olmadığına dikkat çekiyor. Üstündağ’a göre; şirketinize özgün çözümler bulmanız en doğru yol olabilir. Yani hazır ürünler yerine ürün geliştirme çözümlerine odaklanmak gerekiyor. Ancak, bu sayede üretime entegre edilen teknolojiler kusursuz çalışabilir. Üstündağ, teknolojik araçlar ne olursa olsun endüstriyel dönüşümlerin temel amacının kaynak etkinliği ve verimliliği artırmak olduğunu söylüyor.

 

VERİ İHLALLERİ ARTIYOR

 

İçinde bulunduğumuz dönemin avantajlarının yanı sıra veri ihlali olasılıkları ciddi bir problem haline geliyor. Günümüzde daha önce hiç olmadığı kadar fazla veri üretiliyor. Birbirine bağlı cihazlar, bilişim gücüyle hızla büyüyor. Aynı hızda veriler ortaya çıkıyor. Bu durum güvenlik ekipleri için büyük bir sorumluluk halini alıyor. Siber güvenlik otomasyon teknolojilerine yatırım yapan şirketlerin, veri ihlallerinin etkisini azaltma konusunda daha avantajlı olduğu görülüyor. IBM Güvenlik İş Birimi’nin Temmuz 2020’de yayınladığı araştırmasında veri ihlallerinin kuruluşlar üzerindeki maliyetleri çok net görülüyor. Araştırmaya göre; Türkiye’deki her veri ihlalinin ortalama maliyeti, bir yılda yüzde 10.3 oranında artış göstererek 12.3 milyon TL’ye ulaştı.

Veri ihlalleri, Türkiye’deki kuruluşlara kayıp veya çalıntı kaydı başına ortalama 630 TL’ye mal oluyor. Bu ortalama, ihlallerin maliyetinde 2019’dan itibaren yüzde 10.5 oranında bir artış olduğunu gösteriyor. Araştırma sonuçlarına göre kayıt başına veri ihlalinin en yüksek olduğu sektör finansal hizmetler. Finansal hizmetleri sırasıyla hizmet ve teknoloji sektörleri takip ediyor. IBM’in Ekim 2020’de yayınladığı başka bir araştırmasında ilgi çekici tespitler var. Bu araştırma dünya çapındaki üst düzey yöneticilerin katılımıyla gerçekleştirilmiş. Araştırmaya göre; her 10 kuruluştan 6’sı dijital dönüşüm sürecini hızlandırdı. Ankete katılan yöneticilerin yüzde 94’ü, 2022’ye kadar platform tabanlı iş modellerine katılmayı planladıklarını söylüyorlar. Araştırmanın ortaya çıkardığı bir başka nokta ise, şirketlerin gelecek iki yılda bulut teknolojilerinin uyarlanmasına yüzde 20 daha fazla öncelik vereceği yönünde. Bulut teknolojisine taşınacak işlevler arasında ilk iki sırada “müşteri etkileşimi” ve “pazarlama” yer alıyor.

 

“İŞ KÜLTÜRÜ DEĞİŞMEDEN OLMAZ”

 

Gündemde olan “dijital dönüşüm” sözünün bir yanılmayı da beraberinde getirdiğine dikkat çeken Microsoft Yazılım Mühendisliği Bölümü Genel Müdür Yardımcısı Cavit Yantaç, “Sanılıyor ki dijital dönüşüm “daha fazla bilgisayar kullanarak, daha fazla yazılım tüketerek mümkün olacak. Dijital dönüşüm için bilgi işlem sistemlerini kullanmak elbette gerekli.

Ancak tek başına yeterli değil. Böyle olsaydı devasa bilişim bütçeleri ve büyük insan kaynaklarıyla dev holdingler, sanayi kuruluşları veya kamu kurumları rahatlıkla dönüşebilirlerdi” diyor. Eğer dönüşmek istiyorsanız iş kültürünüzü değiştirmek zorundasınız. Bu süreçte çalışanların hata yapmasından korkmayın. Yapacağınız tüm işlerde müşterinizi ön planda tutun. Stratejiniz transformasyon değilse işiniz zor. Yantaç’a göre sektörleri dönüştüren transformasyon örneklerini incelemek iyi bir fikir olabilir. Dijital dönüşümü büyük oyunculardan önce hızlı, çevik şirketler başardılar. Yantaç, bu tarz örneklerin mutlaka incelenmesi gerektiğini vurguluyor. Bunu nasıl başardılar?

Nasıl hareket ediyorlar? Ortak özellikleri var mı? Aslında dönüşüme liderlik eden bu tarz oyunculara biraz yakından bakınca en belirgin birkaç ortak özellikleri hemen dikkat çekiyor. Örneğin, önce platform oluşturmak için gerekli stratejik çerçeveyi kuruyorlar. Sonra buna uygun yazılımları geliştiriyorlar. Yazılım ve veriye önem veriyorlar. Farklı sektörlerde dönüşümü tetikleyen firmalar, kendi donanımlarına sermaye ayırmak yerine, bulut hizmet sağlayıcılardan destek alıp, kendi ekiplerini ağırlıklı olarak yazılım ve veri mimarisine yönlendiriyorlar. Veri ile sürekli deney yapıyorlar. En kritik özelliklerinden biri de yanılarak öğrenmeleri.

 

5G İLE YENİ FIRSATLAR GELİYOR

 

Dijital dönüşüm tüm sektörlerin ve işletmelerin iş yapış şekillerini temelden değiştirirken genel olarak iletişim teknolojileri, özellikle mobil teknolojisi dijitalleşmenin temelini oluşturuyor. İşletmelerin dijitalleşme yolculuğunda yeni teknolojilerin getirdiği fırsatlardan en iyi şekilde yararlanabilmeleri için sağlam, esnek, güvenli ve ileri teknoloji bir iletişim altyapısı gerekiyor. 5G sayesinde, dijitalleşme alanındaki ihtiyaçları karşılayarak yeni nesil bir dünyaya adım atacağız. IoT ile mobil teknolojinin ve 5G’nin birleşmesinin gücü daha önce mümkün olmayan pek çok fırsatı ortaya çıkaracak.

Ericsson Türkiye Genel Müdürü Işıl Yalçın, “5G’nin yapay zeka ve uç bilgi işlem alanındaki gelişmeler ile desteklenmesiyle mobil teknoloji sadece verimlilik artışı değil aynı zamanda yepyeni iş modelleri ve iş yapış şekilleri ortaya çıkaracak. Hangi sektör olursa olsun, işletmelerin tüm sistemlerinin, iş süreçlerinin, çalışanlarının ve cihazlarının birbirleriyle gerçek zamanlı bağlantıda olabildiği bir dünyada, bağlantıların sunduğu imkanları en iyi şekilde kullanan, otomasyona kritik önem verilen, güvenlik risklerinin minimumda olduğu bir yapı hedeflenmeli” diyor. 5G’nin sunacağı fırsatlarla arabamızla konuşan fırınımızın yemeğimizi biz eve doğru yoldayken tam vaktinde pişirmesine veya iş ajandamızla ve akıllı saatimizle haberleşen televizyonumuzun o günkü keyfimize uygun bir filmi bizim yerimize çoktan seçmiş olmasına şaşırmayacağımız günler yakın. Farklı endüstrilere baktığımızda ise kendi kendine tam otomasyon ile çalışan akıllı fabrikalar, cep telefonumuzdan uzaktan gözlemleyebildiğiniz ve sulamayı kendisi yapabilen tarım alanları hiç uzakta değil.

Gelmekte olan yeni dijital çağın sadece ekranların ve klavyelerin arkasında kalan data ile sınırlı kalmayacağına dikkat çeken, Yalçın, “Sensörler, robotlar ve otonom sistemler aracığılıyla siber-fiziksel alana da girecek. Dijital transformasyon siber güvenlik alanında hem farklı açıkları ortaya çıkaracak hem de bunların önlenmesi için proaktif çalışmaları tetikleyecek. Yeni saldırı türleri, yeni gizlilik ve siber güvenlik düzenlemeleri, birçok sektörü etkileyecek. İşletmelerin siber güvenlik çabaları her zaman tehdit ortamı ve yeni risk faktörlerinin ilerisinde olup, bu yeni tehditleri dikkate alarak sürekli yenilenmelidir” diyor.

 

SİBER GÜVENLİK ARTIK BİR İŞLETME SORUNU

 

Bugün siber güvenlik artık bir işletme sorunu haline geldi. Çünkü bir siber saldırı olunca iş kesintilerinden, siber korsanlara ödenebilecek fidyelerden, siber saldırı sonucunda kişisel veriler ifşa olduysa gelebilecek cezalardan ve itibar kayıplarından işletmeler olumsuz şekilde etkileniyorlar. Peki, yenilikçi dijital teknolojilerin gücü ile yeni nesil akıllı saldırılara karşı nasıl tedbirler alınmalı? Tehditlere karşı üç aşamalı bir strateji ile hareket edilmesi öneriliyor. Bunlar önleyici tedbirler, kurtarıcı tedbirler ve izleyici tedbirler olarak sıralanıyor. Önleyici tedbirler; etkili bilgi güvenliği politikalarının ortaya konması, üst yönetim ve çalışan bilgi güvenliği farkındalığının artırılması bilgi güvenliği için antivirüs, güvenlik duvarı gibi gerekli yazılım ve donanım çözümlerine yönelik yatırım yapılması olarak özetlenebilir. Günümüzde APT olarak adlandırılan hedef odaklı siber saldırılar öyle bir aşamaya ulaştı ki en ufak bir zafiyet çok büyük zararlara ulaşabiliyor. Fidye zararlı yazılımları (Ransomware) kullanan siber korsanlar işletmeye ait BT sistemlerini oluşturan sunucuları ele geçirip silerek tüm yedekleri tüm kritik verileri şifreleyip iş kesintisine yol açarak fidye talep edebiliyor. Bu duruma karşı etkin yedek alan hatta yedeklerinin de sisteme bağlı olmayan kopyalarını tutmaları tavsiye ediliyor. Bunları kurtarıcı tedbirler olarak adlandırılıyor. Gelelim izleyici tedbirlere... Siber saldırganlar bir sisteme girince zarar verecekleri doğru anı belirlemek için uzun süre içeride kalabilirler. Bu yüzden siber saldırganların sistemde bıraktıkları izleri takip edebilecek SIEM, SOAR gibi yatırımların yapılması gerekiyor.

 

YAPAY ZEKA REKABET ORTAMINI DEĞİŞTİRİYOR

 

İş süreçlerine hızla adapte edilmeye çalışılan teknolojilerden biri de Yapay Zeka (YZ). YZ, insan muhakemesini ve faaliyetlerini simüle eden bir dizi teknolojiyi kapsayan geniş bir terim aslında. YZ’nin işletmeler tarafından benimsenmesi hızlanıyor. YZ’yi iş dünyası için daha erişilebilir hale getirmeye odaklanan dünya devi teknoloji firmaları, bu alanda önemli çalışmalara imza atıyorlar. Örneğin IBM’in “Yapay Zeka Merdiveni” olarak adlandırılan, tamamen müşteri iç görülerine dayalı bir mimarisi var. Burada; Veri Toplama, Verileri Organize Etme, Analiz Etme ve ardından da son olarak yapay zekayı sistemde uygulama üzerine kurulu dört aşamalı bir yaklaşım sunuluyor. KPMG’nin Enterprise Reboot araştırmasına göre; işletmeler önümüzdeki bir yıl içinde en fazla yatırımı yapacağı alanlardan biri yapay YZ olacak. KPMG’ye göre trendler, teknoloji dağıtımından yönetişime ve “hizmet olarak yapay zeka”nın yükselişine kadar bir dizi konuya odaklanıyor.

Özetlemek gerekirse: İlk olarak YZ, “izlenecek teknolojiden”, “konuşlandırılacak teknolojiye” hızla geçti. Kısa bir süre önce, kurumsal yapay zeka bir Horizon 3 teknolojisi olarak görülüyordu. Bu üç ila beş yıl içinde kullanıma sunulacak bir şeydi. Ancak büyük şirketler artık YZ’yi kullanıyor. Bir diğer önemli konu; otomasyon, YZ, analitik ve düşük kodlu platformlar birbirine yakınlaşıyor, ekipler, birlikte daha verimli çalıştıklarını fark ederek bu teknolojileri birlikte kullanıyorlar. Bu da daha fazla YZ algoritması ile operasyonel çözümlerin birleşeceği anlamına geliyor. Buna etken ise kurumsal talep büyümesi olarak görünüyor. Birçok büyük işletme, YZ’ye büyük yatırımlar yapıyor. İşletmenin ölçeğine ve kapsadığı sektör büyüklüğü ile iş ekiplerinin YZ’yi benimseme oranı benzerlik gösteriyor. Talepleri artışı ile birlikte yeni organizasyonel yetenekler kritik önem taşıyor. YZ’den tam olarak yararlanmak için işletmelerin yetenek, iş süreçleri, veriler ve değerler ve normlara büyük yatırımlar yapması gerekiyor. Beraberinde ortaya çıkan iç yönetişim ihtiyacı, YZ dağıtımı ile ilgili politikalar ve prosedürler oluşturmak için gereken yatırımların artacağını gösteriyor. İş ekiplerinin karar mekanizmaları yerini alabilecek çözümlere doğru ilerleyiş, YZ’yi kontrol etme ihtiyacını da doğurdu. YZ, riskleri ve etik kaygıları artırabilir. Hangi tür kılavuzların uygun olduğu ve bunların nerede uygulanması, izlenmesi ve yaptırılması gerektiğine dair artan bir ilgi ve tartışma var.

Bu alanda YZ çözümlerinin sonuç ve aksiyonlarının takip mekanizmasının kurulması zorunluluğunu oluşturdu. Diğer yandan hizmet olarak yapay zekanın yükselişi artıyor. İşletmeler, hizmet olarak AI (“AIaaS”) pazarından giderek daha fazla yararlanabilecek. Böylece daha az maliyetle daha doğru çözümlerin uygulanması kolaylaştırılacak. Tüm bu gelişmeler, ihtiyaçlar ve sonuçlar ışığında; YZ, rekabet ortamını değiştirebilir.

 

“Toptan değişim riskli, ekibinizin dijital yetkinliğini geliştirin”

CAVIT YANTAÇ Microsoft Yazılım Mühendisliği Bölümü Genel Müdür Yardımcısı

 

Dijital dönüşüm projelerinde aşamalı bir yaklaşım ortaya koymak kritik bir öneme sahip. Öncelikle sağlam bir altyapı kurulmalı. Daha sonra anlık projelerle koşmaya çalışmak yerine, ekip içinde dijital yetkinlikleri geliştirilmesine önem verilmeli. İş stratejilerine uygun projelere öncelik verilmeli. Hata yapmanın normal olduğunu kabul etmeliyiz. Hatalardan öğrenmeye odaklanmayı en doğru yaklaşım olarak görüyorum. Bütün bunları sağlamayan dijital yetkinlikleri kısıtlı olan bir kurumun, yapay zeka projesi yaparak veya teknolojide moda olan trendleri kullanarak dijital dönüşüm yapabilmesi çok kolay değil. Dijital dönüşüm, genelde önce analog süreçlerden otomasyona, sonra hizmet odaklı iş modellerine, oradan da akıllı süreçler geliştirilmesine dayalı olarak gerçekleşiyor. Bu nedenle ürünlerini, süreçlerini, çalışanlarını veya müşterileriyle ilişkilerini dönüştürmek isteyen firmalar, öncelikle dijital yetkinliklerini artırmaları (Yazılım ekipleri kurulması, veri mühendisliği ekipleri kurulması, çevik metodolojilerin adapte edilmesi gibi) üretim, dağıtım, servis gibi tüm süreçlerin otomatize edilmesi; bu otomasyon sonucu yüksek miktarda veri oluştukça bu verinin karar süreçlerinde kullanılır hale gelmesi ve tüm aşamalarda yatırımları teknolojinin yönlendirmesindense iş stratejisinin yönlendirmesi.

 

“Sürekli yenilik en güçlü yöntem”

VOLKAN SÖZMEN IBM Türkiye Genel Müdürü

 

İşletmelerin temel fonksiyonları ile ilgili hemen hemen her şey artık kodlarla oluşturulabildiğinden dijital dönüşüm ve değişime yön vermek sürekli yenilik için en güçlü yöntem haline geldi. Yoğun rekabet, hızlı teknolojik değişimler, regülasyonların çeşitliliği ve sıklıkla değişimi, müşterilere etkin erişim ihtiyacı, kullanıcı odaklı olma zorunluluğu gibi birçok iç ve dış neden işletmelerin dijital dönüşümünün altyapısını oluşturuyor. Bu sorunlar karşısında bulut teknolojilerinin, bir teknoloji uygulaması olarak sunduğu esneklik, maliyet avantajları, pazara erişim, güvenlik çözümleri gibi artılar, işletmelerin dijital dönüşüm projelerinde bulut teknolojilerini sadece bir araç olarak konumlamalarının ötesinde iş ve stratejik modelinin temeline yerleştirmelerine de neden oldu. İlk dönemde bulut teknolojilerine yön veren kullanıcı uygulamalarıydı; ancak yeni dönemde yön veren ihtiyaç ise “kritik iş yükleri” olarak göze çarpıyor. Bunun en önemli nedeni, bu kritik iş yüklerinin yüzde 80’lik kısmının hala geleneksel platformlarda tutulup buluta taşınmamış olması. Büyük işletmeleri ve kurumları ayakta tutan kritik misyonlu iş yükleri genellikle, geleneksel veri merkezlerini, özel, genel ve uçta (Edge) olmak üzere birden çok bulutu içeren kapsamlı BT varlıklarını içine alıyor. Bazı şirketler birlikte çalışabilirlik özelliği olmayan o kadar çok bulut çözümünü denedi ve uyguladı ki farkına varmadan yaratıcılığın önüne eğilip bükülemeyen, çetin bir engel diktiler. Bulut tabanlı iş dönüşümüne yönelik merkezileştirilmiş bir strateji yoksa bu durum bir işletmeyi potansiyel kesinti, güvenlik ihlali ve yükselen maliyet riskleriyle karşı karşıya getirebiliyor. Ancak, bu riskler doğru BT mimarisiyle hafifletilebilir. IBM olarak biz bunun, birden çok ortamda iş yükünün taşınabilirliği, düzenlenmesi ve yönetimini sağlayan akıllı bir mimariyle yani “hibrit bulut” mimarisiyle sağlanabileceğine inanıyoruz.

 

“Etkili kontroller yeniden kurulmalı”

GÖKHAN MATARACI KPMG Lighthouse Türkiye Koordinatörü ve Teknoloji Sektör Lideri

 

Siber güvenlik çalışmaları teknoloji kullanımı artması ile birlikte ivmelenen ancak doğru olduğuna ne kadar inanmak istemesem de bir adım geriden gelen, takip eden pozisyondaydı. Fakat, pandemi etkisiyle birçok dijitalleşme çalışması beklentinin üstünde bir hızla yaşamımıza ve iş hayatımıza dahil oldu. Var olan fark daha da açıldı. İşletmelerin risk ekipleri, değişen koşullara hızlı yanıt olarak atılan adımların oluşturduğu bu farkın yaratacağı tehlikeden memnun değil. Tüm bunlarla birlikte, her şeyden önce işletmeler aradaki faz farkını azaltmak için büyük çaba gösteriyor ve yol haritaları üzerinde çalışıyorlar. Bu serüvende hızlandırıcı olarak şunları sıralayabilirim; yeni çalışma modelleri neticesinde etkili kontrollerin yeniden kurulması gerekir. Daha etkili e-posta ve web güvenliğini, bir dizi güncellenmiş yamayla uğraşmayı, uzaktan erişim için daha sağlam (ideal olarak iki faktörlü) kimlik doğrulamayı, bulut güvenlik yapılandırmalarımızı kontrol etmeyi ve kriz döneminde oluşturulan gölge BT’yi daha yakından gözetlemeyi gerektiriyor. Bu yakalamanın bir kısmı, güvenlik algılama ve dolandırıcılık kontrol algoritmalarını gözden geçirmek ve onları çalışan modellerin yeni gerçekliğine güncellemekten geçiyor. Tüm bunların ötesinde stratejik olarak, dijitalleşme yol haritaları ile siber güvenlik çalışmalarının bir bütün olarak ele alınması, önümüzdeki dönemde oluşabilecek riskleri önlememizi sağlar.

 

“Kişiselleştirilmiş ürün ve hizmetlere ilgi artacak”

TOLGA BİZEL Mitsubishi Electric Türkiye Fabrika Otomasyon Sistemleri Ürün Yönetimi ve Pazarlama Bölümü Departman Müdürü

 

Dijital dönüşüm ve akıllı üretim sistemlerini tüm ülkeleri değiştirecek kavramlar olarak değerlendirebiliriz. Özellikle pandemi sürecinde dijitalleşmenin önemini üreticiler, markalar, bireyler, aslında her sektörden çalışan ve tüketici çok yakından deneyimledi. Mobil iletişim, giyilebilir cihazlar, akıllı araçlar, akıllı evler, Nesnelerin İnterneti, yapay zekâ, artırılmış gerçeklik gibi teknolojilerin etkisiyle geleneksel iş modellerinin değişmesi bekleniyor.

Dijitalleşmeyle birlikte bireysel alışkanlıklarımız da değişmeye devam edecek. Kişiselleştirilmiş ürün ve hizmetlere olan ilgi daha da artacak. Mitsubishi Electric’in ana alanı olan üretimden konuya bakacak olursak; bu yeni süreçte birbirine bağlı üretim makineleri ve insan etkileşimiyle birlikte yeni bir üretim anlayışı hızlanıyor. Bu değişim sürecinde dijital dönüşümün işletmelerin ve sanayicilerin olmazsa olmazı haline geleceğini söylemek mümkün. Bu alanlarda kendilerini geliştiren ve yatırım yapan işletmelerin de varlıklarını sürdüreceklerini ve alanlarında fark yaratacaklarını söyleyebiliriz. Artık tüm insanlığın birbirine çok derinden bağlı olduğu dünyamızda, hastalıktan teknolojik gelişmelere kadar hiçbir alanda bir ülkenin diğerinden soyutlanması mümkün değil. Türkiye’de de üreticilerin hem kendi sektörleri içinde rekabet edebilmeleri hem de dijitalleşen dünyada varlıklarını sürdürülebilmeleri için üretimde dijitalleşme artık bir gereklilik. Sanayicilerin rutin iş planlarının dışında kaynakları verimli kullanmaları çok önemli… Mitsubishi Electric olarak yalın üretim yapıyor ve sanayicileri bu yönde destekliyoruz. Bazı üretim hatlarında dönüşüm çok kolay yapılabilirken diğerlerinde çok ciddi yatırımlar ve değişiklikler yapmak gerekiyor. Hem insan kaynağı hem de makine imalatı konusunda oldukça avantajlı olan ülkemizdeki sanayiciler de dijital dönüşüme ayak uydurmak ve bilgi sahibi olmak konusunda çok istekliler. Bu potansiyel ve ilgi bizi çok mutlu ediyor, çünkü dünyada çok zorlu bir rekabet ortamı var ve üreticilerimizin global çapta başarılı olmalarını istiyoruz. Eğer fabrikalarda dijital dönüşüm yapılmak isteniyorsa konuyla ilgili mutlaka bir departmanın kurulmasını ve her ekipten bir kişinin bu süreçte yer almasını öneriyoruz. İşletmelerin ve sanayicilerin mutlaka bir dijitalleşme stratejilerinin olmasını, hatta gerekiyorsa mentorluk almalarını da tavsiye ediyoruz.

 

“Siber güvenlik zoraki bir görev değil faydalı bir süreç”

BURAK ÇİFTER Bilge SGT Genel Müdürü

 

Dijital hayatımızın parçası ise siber güvenlik de artık vazgeçilmez bir unsuru. Bütün akışlarımızı, sözleşmelerimizi, bilgi varlığımızı dijitale taşırken siber güvenlik bizim için işletmenin kendi güvenliği haline geliyor. Bu sebeple siber güvenliği zoraki bir görev olarak değil, faydalı ve önemli bir süreç olarak işletmelerdeki süreçlerin her adımında göz önünde bulundurarak karar vermek gerekiyor. En basit iş ortaklıklarından tutun da, kurum içi veya kurum dışı sunulacak yeni dijital hizmetlerin kesintisiz ve sağlıklı olmasına kadar; gizlilik, doğruluk ve erişilebilirlik gereksinimlerinin tasarlanıp icra edilmesi gerekiyor. Dijital dönüşüm bir diğer anlamda siber güvenliği işletmelerin gündelik hayatının bir parçası haline getirmesini gerektiriyor. Siber güvenlik çözümleri 10-15 sene önceki gibi daha zor erişilebilen ve sadece çok büyük işletmelerin bütçe ayırabileceği çözümler değil. Özellikle dijital dönüşümün bulut tabanlı hizmetleri yaygınlaştırması, siber güvenlik çözümlerinde de etkisini gösterdi. Artık işletmeler siber güvenlik tedbirlerine sahip olmak ve bunları yönetmek için, çözümün yanı sıra ek bir altyapı yatırımı yapmak zorunda kalmayabiliyorlar. Özellikle robot çözümler çok yaygın olarak iş hayatımıza girmeye başladı. Rutin işleri yapmak için eğittiğiniz makine öğrenmesi tabanlı çözümler artık ülkemizde de kullanıldığını görebiliyoruz. Evrak doğrulama, fatura kontrolü, veri ayıklama ve farklı kaynaklardan gelen verilerin işlenerek işletmenin sistemine istenilen şekilde girilmesi gibi rutin ancak yine de insan gerektiren işler artık bu robot çözümler sayesinde hem daha az hata oranı hem de kesintisiz ve süreçlere entegre olarak çalışabiliyor. Bu alanda özellikle görüntü işleme teknolojilerinin gelişmesinin de katkısı ile üretim kalite kontrolünden tutun da bilgi ve belge tasnifine kadar birçok süreci önümüzde beş sene içerisinde robot yazılımlarına devredeceğimizi kolaylıkla öngörebiliyoruz.