Anasayfa / Köşe Yazısı / DÜNYA EKONOMİSİ HALEN YENİ NORMALLERİNİ ARIYOR

Köşe Yazısı

  • 165

DÜNYA EKONOMİSİ HALEN YENİ NORMALLERİNİ ARIYOR

image

Küresel ekonomi 2008 yılında başlayan ve 2009 yılında derinleşen kriz ile karşılaştıktan yaklaşık 7 yıl sonra dahi halen sürdürülebilir bir istikrarı bulamamıştır. Krizden bu yana geçen dönemde yaşanan gelişmeler yeni normaller yakalanıyor şeklinde değerlendirilmekle birlikte, bunların çok büyük bölümü kalıcı olamamıştır. Bir başka deyişle dünya yeni normallerini aramayı sürdürmektedir. Yeni normal arayışları bir diğer yüzü ile kapitalizmin krizden çıkış arayışıdır. Kapitalist sistem 1973 sonrası 7 yıllık enflasyon dönemini küreselleşme ile, 1989 resesyonunu yeni ekonomi ile 1998 krizleri ve 2001 resesyonunu ise aşırı finansal serbestleşme ile aşabilmişti. Kapitalist sistem veya küresel ekonomi 2008-2009 krizini ise sadece Merkez Bankaları’nın daha genişletici para politikaları uygulamaları ile aşmaya çalışmaktadır. Piyasalar ve kurumlar, özellikle de mali piyasalar ve kurumlar kalıcı olacak yapısal dönüşümlere izin vermemektedir. Bu çerçevede bir yandan yeni normal arayışları sürerken, diğer yandan da küresel dalgalanmalar yaşanmaktadır. Nitekim 2016 yılının ilk üç ayında da beklenmedik dalgalanmalar ortaya çıkmış ve bu dalgalanmalar küresel ekonomide adeta yeni bir krizi çağrıştırmıştır. Dalgalanmaları ve onun yarattığı endişeleri gideren ise yine Merkez Bankaları olmuştur. Merkez Bankalarının her defasında daha genişletici politikalar izlemesi veya genişlemenin sona erdirilmesini ertelemeleri yeni bir normal midir? Bir başka deyişle dünya ekonomisi bundan sonra ancak Merkez Bankalarının olağan üstü parasal genişlemeleri ile mi ayakta kalacaktır. Merkez Bankalarının olağanüstü parasal genişlemesi dünya ekonomisinde dengeli, sürdürülebilir ve istikrarlı bir büyümeyi halen sağlayamamıştır. Ancak finansal piyasaların isteği doğrultusunda genişlemeler arttırılmakta ve böylece sadece mali dalgalanmalar azaltılabilmektedir. Bu da bir sonraki oynaklığa kadar sürebilmektedir. Merkez Bankalarının 2016 modası ise eksi ve negatif faiz uygulamasıdır. İyileştirici etkisi belirsiz bu uygulamanın da kalıcı olma ihtimali endişe vericidir. Dünya ekonomisinin reel kesim tarafında ise dünya mal ticareti daralmaktadır. Daralma daha çok ticarete konu olan mal fiyatlarındaki gerilemeden kaynaklanmakla birlikte gelirin ticaret esnekliği zayıflamaktadır. Yani gelirler artarken ticaret azalmaktadır. Yeni nesil ticaret anlaşmaları ile bölgeselleşmenin arttığı ve Çin’in olağanüstü atıl kapasitelerinin yıkıcı etkilerine karşı korunma önlemlerinin giderek meşru hale geldiği ortamda ticaretin daralması da acaba diğer bir yeni normal midir? Bundan sonra ekonomiler ihracattan çok iç talebe ve tüketime dayalı büyümek zorunda kalabileceklerdir. Çin ekonomisi 1989 yılından sonra yıllık ortalama yüzde 10 büyüme göstermiştir. Çin sağladığı hızlı büyüme ile dünyadaki kaynakların önemli bölümünü tek başına tüketir hale gelmiştir. Çok sayıda ülke de Çin’in tedarikçisi olarak hızlı büyüme olanağı yakalamıştır. Ancak Çin ihracata ve yatırımlara dayalı büyüme modelinin sonuna gelmiştir. Büyüme modelinde önemli bir dönüşüm yaşanırken bundan sonra azami yüzde 6 seviyesinde büyüyebilecektir. Bu büyüme seviyesi Çin’den dünyanın geri kalanına talep artışının önemli ölçüde düşmesi anlamına gelmektedir. Çin ile birlikte tedarikçileri de daha yavaş büyüyecektir. Daha yavaş büyüyen Çin ve tedarikçileri yeni bir normaldir. Yükselen ekonomiler efsanesi de sarsılmaktadır. Rusya ve Brezilya küçülürken, çok sayıda enerji ve emtia ihracatçısı gelişen ülkede ekonomiler küçülmektedir. Bir dönem çok önemli potansiyel vaat eden bu ülkeler için şimdi gelecek projeksiyonları aşağı yönlü revize edilmektedir. Dünyanın kaynaklarını hızla tüketen ve bu kaynakları üreten ülkeleri yükselen ekonomiler haline getiren efsane yerini yapısal reformlar ile büyümek zorunda olacak gelişen ülke ekonomilerine bırakmaktadır. Gelişen ülkelerin daha makul ve sürdürülebilir büyümeler gösterecek olmaları da yeni normallerden biridir. Fosil yakıtsız bir dünya da kendini hissettirmeye başlamış olup yeni normallerden biri olmaya adaydır. Gözlerden kaçan Paris iklim zirve anlaşmasının uygulanması halinde fosil yakıt rezervleri artık terk edilecektir. Bu karar en çok enerji ihracatçısı ülkeleri dönüşüme itmektedir. Orta Doğu ülkeleri giderek bu gerçeğin farkına varmaktadır. Bilinmeyen ise, bu yeni normale Ortadoğu ülkeleri karşıtlıklar ve sıcak çatışmalar ile mi gidecektir yoksa işbirlikleri ile mi ulaşacaklardır. Yeni normallere en çok direnç gösteren kesim ise finans kapitaldir. Finans kapital içinde bankacılık sektörü ulusal ve uluslararası düzenlemeler ile giderek yeni koşullara uyum göstermektedir. Büyük bankalar küresel işlerini önemli ölçüde konsolide etmektedir. Buna karşın para piyasaları, emtia piyasaları ve vadeli işlem piyasaları işlem teknolojilerini de arkasına alarak halen oynaklıklardan ve dalgalanmalardan beslenmekte ve reel kesimin hayal edemeyeceği kazançlar peşinde koşmaktadır. Bu kazanç isteği yeni normal değildir ve olmamalıdır. Ancak piyasalardaki bu istikrarsızlık silahı halen kullanılmaktadır. Nitekim Mart ayında ABD Merkez Bankası FED için para politikasını piyasalara bıraktı eleştirisi yapılmıştır. Burada nasıl bir yeni normal sağlanacak, belirsizlik sürmektedir. Tüm bu belirsizliklere, bilinmeyenlere, oynaklıklara ve risklere karşı işletmelerde daha esnek ve kısa vadeli karar yapılarına ihtiyaç artmaktadır. Bu ihtiyaç da işletmelerin yeni normali olacak gibi görünmektedir.