Türkiye, madencilik sektöründe önemli adımlar atmaya hazırlanıyor. Hazırlanan yeni politikalar, çıkarılan yasalar bu yeni dönemde sektörün ekonomiye etkisinin daha da artacağını gösteriyor. Sektörün gündeminde yer alan konuları değerlendiren Enerji Günlüğü yazarı Dr. Nejat Tamzok ise atılan bu adımların madencilik sektörü açısından olumlu yönlerinin bulunduğuna işaret ediyor.
Türkiye yeni dönemde enerji ve maden sektöründe önemli adımlar attı. Bu aşamada atılan bir adım olarak Türkiye’nin ‘Milli Enerji ve Maden Politikası’nı nasıl değerlendiriyorsunuz? Enerji boyutunun daha öne çıktığı, buna karşın madencilik alanının daha kavramsal düzeyde tutulduğu anlaşılan “Milli Enerji ve Maden Politikası”; arz güvenliği, kaynakta ve teknolojide yerlileştirme ve öngörülebilir piyasa olmak üzere üç temel sacayağı üzerine inşa ediliyor. Politikada; madencilik sektöründe kullanılan teknolojilerin yerli üretimi, kurumların yeniden yapılandırılması ve maden piyasalarının güçlendirilmesine ilişkin stratejiler öne çıkarılmakta, madenlerin zenginleştirilerek kullanılması ve kamu-özel işbirlikleri vasıtasıyla sektörün geliştirilmesi hedefleri vurgulanmakta. Genel hatlarıyla değerlendirdiğimizde, bu politikanın, madencilik sektörü açısından olumlu yönlerinin bulunduğu söylenebilir. Ülkemizin ihtiyacı olan hammaddenin öncelikle yerli maden kaynaklarımızdan karşılanması suretiyle arz güvenliğinin tesis edilmesi, şüphesiz öncelikli hedef olmalıdır. Kaynakta yerlileştirme hedefi arz güvenliğinin sağlanması bakımından son derece önemlidir. Bu bakımdan madencilik üretimlerinin arttırılmasına yönelik her tür tedbirin alınmasını doğru buluyorum. Bununla beraber, madencilik üretimlerinin hedefi dış satım değil, öncelikle ülkemiz sanayi sektörleri olmalıdır. Esasen, madencilik sektörünün ülke kalkınmasındaki kritik önemi, fazla miktarlarda üretilip yurt dışına satılarak döviz elde edilmesinde değil, yerli sanayiye düşük maliyette ve kaliteli girdi sağlamasındadır. Madenlerin zenginleştirilerek katma değeri yüksek ürünlere dönüştürülmesi ve bu çerçevede madencilik sektörünün planlanmasında ülke sanayi sektörleri ile entegrasyon son derece önemlidir. Aynı şekilde, teknolojide yerlileştirme hedefi de son derece isabetlidir. Madencilikte üretim ve kaynak performansının iyileştirilmesine ve yeni ürünlerin elde edilmesine yönelik olarak yeni gelişen teknolojilerin kullanımı, bu sektörün ülke kalkınmasına katkısını hızla arttıracaktır. Bu nedenle sektörde yüksek teknolojinin üretilmesi ve kullanımına yönelik araştırma-geliştirme çalışmalarına öncelik verilmelidir. Madencilik makine ekipman ve teknolojilerinin üretilebileceği bir sanayinin geliştirilmesi yanında, geliştirilen yeni teknolojilere uyum sağlayacak ve bunları kullanabilecek işgücünün eğitimi de madencilik sektöründeki genel verimlilik artışına doğrudan katkı yapacaktır. Ülkemiz madencilik sektörünün en önemli darboğazlarından biri de kamu ve özel kuruluşlardaki yönetsel yapıların verimsizliğidir. Bu yapıların verimliliğine yönelik çalışmalar, madencilik sektörünün gelişimi bakımından önemlidir. Bu çerçevede, özellikle Maden İşleri Genel Müdürlüğü (MİGEM) ve MTA öncelikle ele alınmalı, bulunduğumuz yüzyıla uygun çağdaş kurumsal yapılar ortaya çıkarılmalıdır. Türkiye’de maden sektöründe son dönemde gerçekleştirilen iki büyük adım söz konusu. Bunlardan ilki Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’ne (MTA) bağlı Türkiye Yerbilimleri Veri ve Karot Bilgi Bankası ve aynı yasayla kurulan Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu. Bu adımların sektöre etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yasa “yeni kurulacak” demiş; ama MTA içerisinde bir Karot Bilgi Bankası zaten uzun süredir faaliyette bulunuyor. Bu birim, MTA tarafından yürütülen arama çalışmalarında elde edilen verileri arşivlemekte ve gerektiğinde bu verilerden rafine bilgiler üretmekteydi. Yasal düzenleme sonrasında, artık sadece MTA’nın değil, Türkiye’de maden arama ya da üretimi yapan tüm kamu ya da özel sektörün arama verileri söz konusu bilgi bankasında toplanabilecek. Herhangi bir yerde maden araması yapacak olanlar da bu bilgilerden yararlanabilecek. Böylelikle, bir taraftan ülke çapında maden aramalarının çok daha etkin bir şekilde yürütülebilmesi sağlanacak, diğer taraftan arama maliyetleri de daha makul seviyelere gelebilecek. Dolayısıyla söz konusu yapı, sadece Türkiye için değil, madencilik alanında iddia sahibi her ülke için sahip olunması gereken bir yapıdır. Madencilik alanında gelişmiş ülkelerin hemen hepsinde, benzeri yapılar uzun yıllardan beri faaliyet göstermektedir. Bu nedenle, - her ne kadar oldukça geç adım atılmış olsa da – son derece yerinde bir düzenleme olmuştur. Yeni yapının, kendisinden beklenilen hedefleri yerine getirebilmesi amacıyla ilk yapması gereken ise sektördeki kurumsal güvenilirliğini en yüksek oranda ve hızla tesis edebilmesi ve bunu yıllar içerisinde sürdürebilmesidir. Çünkü burada söz konusu olan, kamu ya da özel kuruluşlar tarafından son derece yüksek bedeller karşılığında elde edilen arama bilgilerinin kullanımıdır. Dolayısıyla güvenilirliğin yeterince oluşturulamaması durumunda, söz konusu yapı, bırakın aramalara katkı sağlamayı, maden aramalarına girmesi muhtemel sermaye önünde engel dahi oluşturabilecektir. Aynı yasayla kurulan diğer yapı ise kısa adı UMREK olan Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu. Ülkemiz madencilik sektöründeki bir başka önemli sorunun kurulacak bu yeni yapı vasıtasıyla çözümü hedefleniyor. Söz konusu sorun, ülkemiz maden kaynak ya da rezervlerinin belirlenmesine ilişkindir. Ülkemizde maden arama ve araştırmaları yapılmakta, ancak bu çalışmaların sonuçları genellikle yetkin ya da yeterli kişiler tarafından ve uluslararası kabul gören standartlar çerçevesinde raporlanamamaktadır. Böyle olunca da, hazırlanan raporlarda ortaya konulan kaynak ya da rezerv rakamlarının güvenilirliği sıklıkla tartışma konusu oluyordu. Verilen raporlardaki rezerv bilgilerine güvenip yatırım yapan pek çok yatırımcı, işletmeye başladıktan sonra kendisine sunulandan çok farklı tablolarla karşılaşıyor ve önemli parasal kayıplara uğrayabiliyor. Komisyonun, en azından, ülkemiz madenlerinin ne kadarlık kısmının kaynak ya da rezerv kategorisinde olduğunun belirlenebileceği dinamik bir sistemi oluşturabilmesi beklenmelidir. Bununla beraber, söz konusu sistemler, mevcut yapı içerisinde yer alacak yetkin ve donanımlı personel ile mümkün olabilecektir. Komisyon türü yapılarda, bunu sağlayabilmek genellikle son derece güç olmaktadır.
"YENI YAPININ YAPMASI GEREKEN, SEKTÖRDEKI KURUMSAL GÜVENILIRLIĞINI EN YÜKSEK ORANDA TESIS EDEBILMESI VE BUNU YILLAR IÇERISINDE SÜRDÜREBILMESIDIR."
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de özel sektör ve kamunun işbirliği içerisinde çalışması en elzem sektörlerinden biri madencilik sektörü. Siz Türkiye’deki bu işbirliğini nasıl görüyorsunuz? Türkiye madencilik sektörü, artık, neredeyse tamamen özel sektörün üretim yaptığı bir yapıya dönüşmüştür. Kamu, bor ve kömürün dışında kalan maden üretimlerinde yoktur. Bor ve kömürde ise kamu ve özel sektör işbirliklerinin çeşitli örneklerini görebilmek mümkündür. Ancak söz konusu işbirlikleri, daha çok rodövans ya da benzeri modeller çerçevesinde özel sektör firmalarından hizmet alımı şeklinde olmaktadır. Bu yöntemlerde, kamu, altyüklenicinin teknik, finansal ve işgücü imkanlarından yararlanmakta, ancak başta iş güvenliği alanı olmak üzere zaman zaman olumsuz sonuçlarla karşılaşmaktadır. Kamu-özel ortak girişim modellerinin ise Türkiye madenciliğinde pek fazla örneği bulunmamaktadır. Ancak ülkemiz madencilik sektörünün yapısal sorunlarını çözmede kamuözel işbirliği modelleri bir araç olarak kullanılabilir. Bu noktada, söz konusu aracın yönlendirileceği stratejik hedeflerin doğru saptanması gerekir: Üretilecek cevherin katma değeri yüksek ürünlere dönüştürülmesi, gelişmiş bir maden makine-ekipman sanayiinin yaratılması, madencilikte araştırma geliştirme faaliyetlerinin kurumsallaştırılması, madencilik sektöründe güçlü sermayeye sahip uluslararası rekabet gücü yüksek kurumsal yapıların oluşturulması, sektörde mühendislik ve proje yeteneklerinin geliştirilmesi gibi hedeflerin öncelik olarak belirlendiği kamu-özel işbirliği modellerinin endüstriye büyük yararları olacağı son derece açıktır. Sektör yabancı yatırım açısından nasıl bir fırsat yaratıyor. Bu alanda faaliyette olan yabancı yatırımcılar var mı? Önümüzdeki döneme ilişkin bu neler söyleyebilirsiniz? Merkez Bankası verilerine baktığımızda, Türkiye’ye yapılan doğrudan madencilik yatırımlarının son derece düşük seyrettiği ve son dört yılda iyice gerileyerek 40 milyon dolar seviyesinin de altına düştüğü görülmekte. Buna karşın, son yıllarda Türkiye’den yurt dışına yapılan doğrudan madencilik yatırımlarında belirli bir artış göze çarpmakta. Geçtiğimiz yıllarda, madencilik sektörüne giren doğrudan yabancı yatırımlar arasında özellikle teknoloji kullanımı, çevre ve iş güvenliği alanlarında ülkemiz madenciliğine önemli katkılar sağlayan örnekler söz konusu olmuştur. Dolayısıyla yabancı yatırımların, istihdam yaratma kapasitelerinin yanında, ülkemiz madenciliğinin gelişmesine yönelik bilgi ve teknoloji transferini sağlama nitelikleri de mutlaka dikkate alınmalıdır.