Anasayfa / Gündem / POTANSİYELİN FARKINDA MISINIZ?

Gündem

  • 199

POTANSİYELİN FARKINDA MISINIZ?

image

Güçlü ve iddialı 2023 hedefleri ile yola çıkan Türkiye, marka ülke konsepti "Discover the Potential" ile dünyaya yeni bir teklifte bulunurken kendi insanına da potansiyelinin farkına varması için çağrı yapıyor. Dünyaya sadece Türkiye'yi değil ait olduğu medeniyetin hikâyesini anlatmayı hedefleyen bu proje, dünyaya birlikte kazanmanın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor Türkiye’nin yeni bir hikâyeye ihtiyacı olduğu uzun süredir hem yabancı hem de yerli yatırımcılar tarafından dillendiriliyor. Kısa bir süre önce tanıtılan “Türkiye Markası”, yeni bir hikâyeye başlamak için anlamlı bir adım… Sadece Türkiye’nin değil bir medeniyetin hikâyesini anlatan bu proje, Türkiye’nin potansiyelini keşfetmek isteyenlere keşfetmenin verdiği zenginliğin neler getirebileceğine dair önemli ipuçları da veriyor. Projenin başarılı olması için ise önce Türkiye halkının kendi potansiyelin farkına varması ve kendi gücüne inanması gerekiyor. MARKAMIZ TÜRKIYE Ekonomi Bakanlığı ve Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) koordinasyonu ile başlatılan “Türkiye Markası” çalışmaları geçtiğimiz aylarda tamamlandı. Projenin çıkış noktası Türk Malı algısını daha güçlü ve farkındalık yaratacak şekilde yeniden üretmek ve Türk sanayinin gücünü daha iyi anlatmak olarak özetlenebilir. Proje için yaklaşık bir buçuk yıldır çalışılıyordu. Projede Ekonomi Bakanlığı başta olmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye’nin önde gelen holding ve şirketleri ile TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD, TÜMSİAD, ASKON, TYD, TURSAB, YASED, Tüm Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Federasyonu, Reklamcılar Derneği, Halkla İlişkiler Derneği vb. meslek örgütleri birlikte çalıştılar. Slogan ve logo, işadamlarından reklamcılara, tasarımcılardan sanatçılara ve akademisyenlere kadar yaklaşık 150 kişilik ekibin ortak görüş alışverişleri ile ortaya çıktı. Logo tasarımı ise Saffron Brand Consultant tarafından yapıldı. Hazırlanan logo ve slogan; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yanı sıra Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ve Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in katıldığı lansman ile tanıtıldı. Türkiye’nin yurtdışındaki yeni yüzünü temsil edecek slogan “Turkey Discover the Potential” olurken logo, tarihte Türklerin kilim, mimari, el sanatları gibi alanlarda kullandığı 8 ayrı motiften esinlenerek geliştirildi. YINE, YENI, YENIDEN 2008 yılında ortaya çıkan küresel ekonomik kriz ile birlikte can simidi olarak görülen gelişmekte olan ülkelerin, 2013 yılında parasal genişlemenin sona ereceğine yönelik endişelerin etkisi ile bir anda uluslararası sermaye hareketlerinin hedef tahtası haline gelmesi yeni bir dönemin başladığının da işaretçisiydi. Her ülkenin hikâyesini yeniden gözden geçirmesi, revize etmesi, gerekirse çöpe atıp yenisini yazması gerektiğini anlatıyordu bu işaret bize… Türkiye için de yeni bir hikâye yazma zamanı gelmişti. Bunun ilk işaretlerinden birisi de “Türkiye Markası” oldu. Aslında bu ve benzeri çalışmalar Türkiye için ilk de değil. 2003 yılında, dünyada bir ilk olan, devlet destekli markalaşma programı TURQUALITY Projesi’ni hayata geçiren Türkiye, şimdi de Türkiye’yi bir marka olarak konumlandırmak üzere önemli bir adım atıyor. Yeni bir logo ve yeni bir slogandan oluşan bu çalışma aynı zamanda kökleri oldukça sağlam olan bir hikayeyi yeni bir dille anlatma çabasını içeriyor. POTANSIYELI(NI) KEŞFET Bu proje ile Türkiye aslında kendini dünyaya yeniden anlatmayı deniyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, bu çalışmanın kesinlikle bir ‘Türk’ün Türk’e propagandası’ olmadığı söylüyor. Sloganda kullanılan ‘keşif’ kelimesi de bunun böyle olmadığını ortaya koyuyor. Tüm dünyaya aslında var olan ama uzun süredir unutulan bir medeniyeti yeniden keşfetmek için çağrı yapılıyor. Tabii bundan, bu medeniyet içerisinde yaşayan insanları da mahrum tutamayız. Bu keşfin sonunda kâşif, kendine değer katacak, zenginleşecek, kendini keşfedecek ve en önemlisi de herkes birlikte kazanacak. Anlatılmak istenen tam da böyle bir şey; samimi, içten, köklerine sımsıkı bağlı ve yüzü geleceğe bakan bir medeniyet… Türkiye’nin kendisini marka olarak konumlandıran bu projenin uzun vadeli hedefi Türkiye’ye sürdürülebilir bir itibar kazandırmak. Bunun için Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkasları da içine alan bir medeniyetin güçlü mirasını geleceğe taşımak gibi bir iddia ile yola çıkıyor. Üstelik karşı tarafa da sorumluluk yükleyerek bunu keşfetmeye çağırıyor. Renkli, farklılıkları ile zengin, içten ve samimi bir medeniyetin dünya ticareti için de bir zenginlik yaratacağını ve dünyanın da ancak bu medeniyetle tanışarak kendi potansiyelini keşfedeceğini anlatıyor. TÜRKIYE’NIN MARKA DEĞERI HIZLA YÜKSELIYOR ‘Peki, şu anda Türkiye’nin marka değeri nedir?’ diye bir soru gelebilir herkesin aklına… BrandFinance tarafından 2013 yılı sonunda açıklanan “Marka Ülkeler’’ araştırmasının sonuçlarına göre Türkiye, 688 milyar dolar marka değeri ile dünyanın en değerli 19. ülke markası oldu. Türkiye 2012 yılına kıyasla sıralamadaki yerini korurken geçen yıl 487 milyar marka değerini de yüzde 41 artırmış oldu. Türkiye bu sonuçla Malezya, Sri Lanka ve Tayland’dan sonra marka değerini en çok artıran üçüncü ülke oldu. Türkiye böylece A olan marka ratingini de A+’ya yükseltmiş oldu. Türkiye aldığı yatırımlara göre en hızlı yükseliş kaydeden beşinci ülke olurken hizmet ve servislerdeki gelişme hızı ile de ilk on ülke arasında yer aldı. Turizm performansında en hızlı gelişme kaydeden beşinci ülke olan Türkiye, marka değerindeki yükselişi de başta turizm olmak üzere mal ve hizmetler, yatırımlar ve insan kaynağı gibi başlıklarda gerçekleşen gelişmelerle sağladı. ANLATACAK ÇOK HIKÂYEMIZ VAR Durum işte böyle… Bu listeye baktığımızda Türkiye’nin sıkı bir çalışmayla marka değeri en yüksek ilk 10 ülke arasında yer almasının rahatlıkla mümkün olabileceğini görüyoruz. Çünkü Türkiye’nin bulunduğu bölge ve ait olduğu medeniyet itibari ile dünyaya anlatacak bir değil, birden çok hikâyesi var. Çünkü bu topraklar bir yandan Asya ve Orta Doğu ile Doğu toplumuna, Balkanlar ve Akdeniz coğrafyası ile de Avrupa medeniyetine kollarını açmış bulunuyor. Bunu Türkiye’nin renkli kimliğinde de görmek mümkün. Maalesef bu güne kadar bunu bir kültür figürü olmaktan öteye geçiremedik. Oysa sanatta, müzikte, sporda ve ekonomide bu potansiyeli ortaya koyduğumuzda çok daha zengin, çok daha geniş bir coğrafyaya yayılmış ve her şeyden önemlisi insan kaynağı çok daha zengin bir ülke olabiliriz. İşte Türkiye markası da bu yüzden bir logo ya da slogandan çok daha fazlasını anlatıyor ya da en azından anlatmayı deniyor. Tüm bunları anlatmak için ise önce kendimize yeniden dönüp bakmamız gerekiyor. Unuttuklarımızı yeniden hatırlamamız, dünya ile mirasçısı olduğumuz köklerimizi yeniden buluşturmamız gerekiyor. Ancak bu şekilde yeni hikâyeler yazabilir, hikâyemizi dünyanın da sahiplendiği bir hikâye haline getirebiliriz. ÜÇ AŞAMALI BIR PROJE Projenin yaklaşımı oldukça anlamlı ve bir o kadar da ayakları yere sağlam basıyor. Ama iş uygulamaya geldiğinde bu kadar kolay olacak mı? TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin “Türkiye Markası”nın tanıtım toplantısında yaptığı konuşmadan bu konuda da bir strateji olduğunu anlıyoruz. Öncelikle kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının bu konuda uyumlu bir şekilde çalışmak için güçlü bir irade ortaya koyduğunu söylemeliyiz. Çalışmanın ilk hedefi ise projeyi Türkiye’ye anlatmak… Sadece dünyaya yaptığımız bir çağrı karşılık bulsa bile etkili sonuçlara ulaşması mümkün değil. Bunun için bu projenin, 150-200 kişinin bildiği ve sahip çıktığı bir çalışma olmaktan çıkması gerekiyor. Türkiye’deki herkesin bu potansiyelin farkına varması, Türkiye’nin güçlü yanlarını dünyaya anlatmak için hazırlıklı olması gerekiyor. Tabii bu sadece Türkiye’de yaşayan insanlarımız ile sınırlı kalmamalı. Çünkü yurt dışında 5 milyondan fazla insanımız yaşıyor ve bunları da bu projeye dahil etmek süreci daha da hızlandıracaktır. Henüz detaylı bir eylem planı olmasa da bu konuda bir Road Show hazırlığı olduğunu TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi’den öğreniyoruz. İşin en zor kısmı ise üçüncü aşama olan dünyaya kendimizi anlatma aşaması… Bunun sadece bir logo ve slogan ile olmayacağı çok açık. Bunun için öncelikli olarak birlikte hareket etmek gerekiyor. İlk eylem planı, ortak işaret dili olan logo ve sloganı tüm ihracat yapan firmaların eş zamanlı olarak kullanmaya başlaması olacak. Buna paralel olarak öncelikli hedef pazarlar olmak üzere tüm küresel pazarda bir tanıtım kampanyası uygulanmaya başlanacak. Bu ilk iki aşamanın projenin duyurulduğu günden itibaren adım adım hayata geçirildiğini görüyoruz. Proje ile ilgili yapılan toplantıda TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin değindiği yeni nesil iletişim yöntemlerini kullanma konusunda ise daha ısrarcı olmak gerekecek. Bunun için medyaya ile ilgili yeni bir bakış açısı geliştirmek gerekiyor. Türk dizilerinin Orta Doğu ve Balkanlar’da yarattığı etkinin ekonomik yansımalarını kimse yadsıyamaz. Bugün İstanbul’da alışveriş yapan Arap turistlerle biraz sohbet ettiğinizde önemli bir kısmının sizinle diziler üzerinden bağlantı kurduklarını görürsünüz. Diğer taraftan sosyal medyayı da yeniden konumlandırmak ve Türkiye markasını güçlendirecek şekilde kullanmak gerekiyor. Bir tür yeni ‘ağızdan ağıza’ iletişim metodu olan sosyal medyanın doğru kullanılması, etkisi gücünden daha büyük bir tanıtım mecrasını ayaklarımızın altına serebilir. Uzun süredir atladığımız sporun büyülü gücünü de yeniden hatırlamakta fayda var. 2000 yılında UEFA Kupası’nı kazanan Galatasaray’ın ya da 2002 Dünya Kupası 3’ncüsü olan Türk Milli Takımı’nın nasıl bir iletişim etkisi yarattığını unutmayalım. Büyük bir ekonominin döndüğü futbol endüstrisinin ülkeye katkısının bu kadar sınırlı olması bugün kabul edilebilir gibi değil. Sürdürülebilir sportif başarıları gündeme almalı, bunun için ait olduğumuz coğrafyanın gücünü de etkin bir şekilde kullanmalıyız. Tabii bunlar sadece birer örnek… Mutlaka kendimiz anlatacak daha etkili yöntemler bulmalı ve dahası tüm dünyanın bizi keşfetmesi için onları heyecanlandıracak hikâyeler üretmeliyiz. Türkiye’nin hikâyesini dinleyen herkes bir şekilde bir gün bu hikâyenin parçası olmayı istemeli. Bunun için elimizde çok fazla malzeme ve bunu anlatacak çok sayıda yöntem var. Bu konudaki yeteneklerimiz ve tecrübemiz bizim en önemli sermayemiz. Tek eksiğimiz olan odaklanma ise bu proje ile bir sorun olmaktan çıkıp önemli bir motivasyon unsuru olacak.