Türkiye'nin her zaman önemli bir destinasyon olduğunu vurgulayan Accor Türkiye CEO'su Murat Kadaifçioğlu, "Biz Türkiye'nin büyüklüğüne, daha da büyümemiz gerektiğine inanıyoruz. Amacımız 50 otele en kısa zamanda ulaşmak. İstanbul'da en az 30 otel hedefliyoruz" dedi. Avrupa’nın en büyük otel grubu olan, dünyada ise ilk üç arasında yer alan Accor Hotels, uzun zamandan beri şehir otelciliğinde standartları belirleyen grup konumunda. Türkiye’de 2005 yılından bu yana Akfen Holding ile çok farklı bir işbirliğine imza atan Accor Grubu’nun Türkiye’ye gelişini, Akfen ile birlikteliğini, hedeflerini ve yeni projelerini Accor Türkiye Ülke Müdürü Murat Kadaifçioğlu ile konuştuk. Accor’u Avrupa’da liderliğe taşıyan, dünyanın ilk üçü arasına yerleştiren otelcilik anlayışını anlatır mısınız? Accor, yüzde olarak kendi yatırımı olan, duvarlarına sahip olduğu otel oranı daha fazla olan bir grup. Bir dönem yüzde 37’ye kadar kendimizindi. Şimdiki sistemde daha çok yönetim ve franchise modelleri üzerinde büyümeyi hızlandırmayı tercih ediyoruz. Kiralamadan özellikle kaçınıyoruz çünkü yatırım yapabilen bir şirketiz. Anlayışımız, “kiralayacaksam sahibi olurum.” Proje geliştirmenin sürekli olduğu bir şirketiz, belli prensiplerimiz var. Bizim için yaratıcılık, yenilikçilik ve insana saygı çok önemli. Tüm dünyadaki Accor otellerinde çalışanlar, düzenli eğitimlerden geçiyor. Örneğin Trabzon’da çalışan bir resepsiyon görevlisi ilerleyecek bir performans göstermişse, buradaki insan kaynaklarına bildirildiği zaman Fransa’da liderlik eğitimlerine katılabiliyor. Biz kendimizi çalışanlarımızın gözünden de değerlendiren bir şirketiz. 178 bin çalışanımızla memnuniyet anketleri yapıyor, sıkıntılı noktalarımızı belirliyoruz. İkincisi, Accor bir ülkeye bir-iki otel için girmez, girdiği zaman full girer. Ama hiçbir zaman tek başına girmez. Mutlaka yanına bir partner ister. Doğru partner ister, seçicidir. Bir ülkeye girdiğinde ortağının etik değerlere uygun, ülke tarafından sevilen bir yatırımcı olmasını bekler. Akfen Holding önemli partnelerinizden biri tanışmanız ve birlikte yatırım yapma kararı almanız nasıl oldu? Daha 2004 yılında kontratlar bitmeye yaklaşınca sürekli Fransa’ya proje götürüyorduk. Ancak Fransa’daki yöneticiler Türkiye’de yatırıma sıcak bakmıyorlardı. O dönemde sık sık havaalanına gidiyorum, neredeyse her gün buradan geçiyoruz. Baktım, bir tane pano: “Otel inşaat alanı.” Altında da Akfen-Yüksel yazıyor. Asıldığı gün gördüm panoyu. Arkadaşım Akfen Holding’in CEO’su Süha Güçsav’ı tanıyormuş. Bir yemek ayarlandı, tanıştık. Sanıyorum Süha Bey fikirlerimi beğendi, beni bir toplantıya davet etti. Gittiğim toplantıda Hamdi Akın dahil olmak üzere tüm Akfen Holding ekibi ve Yüksel İnşaat ekibi vardı. Hamdi Bey’in de elbette hedefleri yüksek... Hamdi Bey bize “Böyle bir lokasyonda beş yıldızlı otel yapmak isterim” dedi. Haklı da, çünkü İstanbul’daki bütün uluslararası markalar hep beş yıldızlı. Avrupa’da, dünyada Accor’un adını en çok duyuran full standartlı otellerle gelelim dedik. Bir yandan Hamdi Bey’i ikna etmeye çalışırken; bir yandan da Fransa’dakileri ikna etmeye çalışıyoruz. Çünkü Türk turizmine değerli hizmetleri de olmuş bir danışman burası için “Orası ne havaalanı oteli, ne şehir oteli, ne historical otel, hiçbir şey olmaz. İstanbul için değerli bir yer değildir” diye rapor vermiş. Öngörülü bir bakış ortaya koymazsan bu ifade doğru olabilir ama bu gibi işlerde geleceği görmek önemli ama bu gibi işlerde geleceği görmek önemli. Fransa’yı nasıl ikna etmeyi başardınız? O zamanki Yönetim Kurulu Başkanı “O ülke tehlikeli, bir frank yatırmam” diyordu. Bir yolunu bulup kuruculardan Monsieur Pélisson’u Türkiye’ye golf oynamaya davet ettik. Özel uçağıyla geldi, havadan bütün İstanbul’u gösterdik ve İstanbul’a yatırım yapan büyük markaları anlattık. Tüm bunlardan çok etkilendi ve o seyahati sonunda bana “Otel almak için Brezilya’ya gidiyoruz, özel uçak aldık, burnumuzun dibindeki Türkiye’yi unutmuşuz. Benim aklımdaki Türkiye, en son 1968’de gördüğüm Türkiye. Havaalanından Hilton’a kadar gidebildim. Sokaklarda askerler, çıkıp gezemedik bile” dedi. Ayrılırken de beş sene içerisinde Türkiye’de en az 10 otel istediğini söyledi. Nihayet 2005’te imzayı attık. Stratejik olarak 50 otel, hepsi sıfırdan yapılacak. Akfen bütün doğru aktörleri kısa zamanda bir araya getirdi ki zaten o işi çok iyi yapıyorlar. Ve iki yıl gibi kısa bir sürede ilk otel hizmete girdi. Bana göre hakikaten bir başarı öyküsü bu. Bugün 2016, Akfen’in Türkiye’deki açılan otel sayısı 14 oldu. Bu Türkiye’de bir grubun ulaştığı en yüksek sayı. Accor ve Akfen nasıl bir sistem ile çalışıyor? Akfen, Accor’un belirlediği standartlardaki otelleri bize kiralıyor. Kiranın karşılığı da gelirden elde edilen pay... Böyle bir sistemi Türkiye’de uygulayan sadece biziz. Biz bu modeli Akfen ile beraber yarattık. Şu an 21 otel açığız, 14’ün dışındakileri, franchise ve management yöntemiyle işletiyoruz. Bu sene yedi açılışımız var. Dokuz şehirde faaliyetteyiz. Bu dokuz şehri de Akfen ile geliştirdiğimiz stratejik ortaklıkla belirledik. Son dönemde ülkede ve bölgede yaşanan gelişmeler turizm ve konaklama sektörünü nasıl etkiledi? Bu ülke büyük bir ülkedir. 70 milyon insan var, çevresinden dolayı ekonomik ya da başka sıkıntıları olabilir. Bunların da üstesinden gelir, bugüne kadar nelerin üstesinden geldi. Türkiye her zaman için bir destinasyondur. Biz stratejimizde Türkiye’nin büyüklüğüne, daha da büyümemiz gerektiğine inanıyoruz. Amacımız 50 otele en kısa zamanda ulaşmak. İstanbul’da şu an 10’a yakın otelimiz var. İstanbul’da en az 30 otel hedefliyoruz. Olmayan markalarımız da buraya gelmeli. Sofitel’i de getirmek zorundayız. Getireceğiz. Sofitel ile ilgili planınız nedir? Sofitel flagship olacağı için doğru yer, doğru lokasyonda olmak zorunda. Sofitel olmaz değil, olur ama Mercure de olsa aynı fiyata satabileceğim bir lokasyonda ise niye yapayım? Yatırımcı geldiğinde Sofitel yapmak istiyor, diyorum “Gel hesabını yapalım, lüks bir otel yaptık. Odalar kaça satılır, doluluk ne olur, yaptığın yatırımı 50 senede çıkarırsın. Aynı paraya Mercure yaparsan 9 senede paran geri gelir.” Ben mal sahibimle birlikte yürümek istiyorum. Bir otel yapanın beş tane daha yapmasını istiyorum. Ama 50 senede geri gelecek bir yatırım yaparsan ikincisini yapmayı düşünemezsin. Benim yatırımcıyı doğru yöne yönlendirmem lazım. Benim kazancım büyümektir. Yatırımcıya piyango oynatmayacaksınız, doğru yönlendirip doğru iş yapmasını sağlayacaksınız. Onun da kazanmasını istiyorum çünkü o kazanmadan ben kazanamam. 2015 yılı rakamlarınız hakkında bilgi verebilir misiniz? 2015’te maalesef oda başına düşen gelirde bilhassa İstanbul’da bütçelediğimizden yüzde 15, yüzde 19; geçen seneye göre ise yüzde 11 geriye düştük. Anadolu’da beklenen doluluklar yakalandı ancak ekonomik ve politik gelişmelerden dolayı, rekabetin yüksekliğinden dolayı oda başına satış rakamlarında geride kaldık. Fiyatlarımızı inmek zorunda kaldık. Gelir olarak daha az kazandık ama kazancımızı koruyabildik. Ben bütçemi yaptım, hesapladığım gelirimden yüzde 23 aşağıda kaldım. Ama kazancımı ucu ucuna denk getirdim. 2016 için de çift bütçe hazırladık. A versiyonu işler normal giderse, yani “kötü ama 2015 gibi”... B versiyonu ise 2015’ten de kötü olursa. Kasımdan itibaren bunları görüyorduk. Bu işte gider bilinir ama geleni bilmiyorsun. Son açılışınızı İstanbul’da Karaköy’de yaptınız. Biraz yeni açılan Novotel İstanbul Bosphorus’dan bahsedebilir misiniz? Karaköy İstanbul’un göbeği ama unutulmuş bir bölge. Tarih oradan geçmiş, ticaretin olduğu yer orası. Bana göre çok gelişebilecek bir yer. İnsanı oradan uzaklaştıracak bir şey yok. Çok büyük yatırımlar var. Eski doku korunmaya çalışılıyor. Galataport projesi başlamak üzere. Sağ olsun Akfen burayı alıp bizim için gerçekleştirdi. O parayı koydu, biz en iyisini yaratmak için uğraştık. Karaköy, Novotel’in en son versiyonudur. Kendi seviyesinde tüm dünya Novotel’leri arasında flagsphiptedir. Bugün Dubai’de, Hollanda’da birisi Novotel yapacak olsa, Fransa’dan örnek olarak gönderilecek otel burasıdır. Akfen’e çok teşekkür ediyorum. Benim burada yapmak istediğim hayalimin gerçekleşmesinde gerekeni en üst düzeyde yapan bir mal sahibimdir. Bizim de görevimiz bunu tanıtıp piyasaya göstermek. Her insanın geçerken uğramasını, bu konsepti görmesini istiyorum. Hep kasvet vardır bizde. Renkler basar, karanlık olur. Burada sanki yazlık otele girmiş gibi oluyorsunuz. Pırıl pırıl açık renkler, dış ışık içeride. Türkiye’de beş yıldız alabilecek bir otel. Novotel’de odalar fiks 24 metrekaredir. Buradakiler 27 metrekare. Karaköy ile birlikte Novotel fleksibiliteye geçti ve bundan sonra bunun tipindeki oteller yapılacak. Altta kapalı havuzumuz var. Hamamımız var. Bunların hiçbiri otelin konseptinde olan şeyler değil. Öyle bir otel yaptık ki, her şey sadece konaklayanlar için. Odalara gelince, Accor basitliğinde ama müşterinin her ihtiyacı düşünülerek hazırlanmış. Hiçbir eksiklik yok ama fazlalık da yok. O dinamizmi hissetmemeniz mümkün değil. Konsept her şeyiyle size enerji veriyor. 2014’te yaratılan Nextroom konseptiyle yapıldı burası. Bir ay önce yönetim kurulumuzun onayıyla, Nroom konsepti çıktı. Bu otelimizde bu sene tüm sosyal alanların renovasyonuna geçiyoruz. Aşağıda ne varsa hepsi gidecek, yenisi gelecek. Bu sektör kendini devamlı yenilemek zorunda. Karaköy otelimizde bir de otelle alakası olmayan bir restoran markası yaratıyoruz. Çok büyük bir çalışma içindeyiz. Akfen, Accor, dizayn grubu Autoban ve Mehmet Gürs, orada 800 metrekare üstünde; kendine has bir konsept yaratmak için altı aydır uğraşıyoruz. İsmi henüz belli değil. Uzun analizler, personel eğitimleri, laboratuvar çalışmaları yapıldı. Haziran’ın ilk yarısında açılmasını hedefliyoruz. Beklentimiz çok fazla. Heyecanla sonuçlarını bekliyoruz.