2017-2019 yıllarını içeren Orta Vadeli Ekonomi Programı'na göre bu dönemde enerjide başta dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak olmak üzere pek çok kritik çözümü içeren projelerin hayata geçirilmesi bekleniyor. Bu yatırımlar enerji sektörünün haricinde pek çok sektöre büyük bir katma değer yaratacak. Son 10 yılda Türkiye’de en çok yatırım yapılan sektörlerin arasında şüphesiz enerji sektörü yer alıyor. Türkiye’de enerji talebinin artması, sektörün liberalleşme süreci, yenilenebilir enerji alanında kamunun teşvikleri bu yatırımların hızla artmasını sağladı. Elektrik sektörüne 2000’li yılların başından bu yana 75 milyar dolarlık yatırım gerçekleşti. Önemli bir kısmı üretime yönelik olan bu yatırımlar sayesinde Türkiye’deki kurulu güç kapasitesi son 15 yılda yüzde 168 oranında arttı. Kamu kontrolündeki üretimin payı, özelleştirmeler ve özel sektör yeni yatırımları ile yüzde 30’lar seviyesine indi. EPİAŞ’ın (Enerji Piyasaları İşletme A.Ş) kurulması elektrik piyasasının şeffaflığı ve öngörülebilirliği için önemli bir adım oldu. Enerji sektöründe 10 yıldır devam eden bu hızlı büyümenin önümüzdeki dönemde de devam etmesi planlanıyor. Sektörün ve hükümetin ajandasında bulunan pek çok önemli projenin 2017 ve 2018 yılında başlaması ve 2023 yılında ise bu projelerin tamamlanmış olması bekleniyor. Önümüzdeki dönemin sektör açısından bu denli hareketli ve verimli olmasında zor bir yıl olmasına karşın 2016 yılının etkisi büyük. Çünkü 2016 yılında oldukça önemli gelişmeler yaşandı. KPMG Türkiye’nin hazırladığı 2017 yılı Enerji Sektör Raporu’na göre; Dünya Enerji Kongresi’nin geçtiğimiz yıl Türkiye’de gerçekleştirilmesi, yaz saati uygulaması ile ilgili gelişmeler, TANAP kredilerinin onaylanması, Rusya ile siyasi ilişkilerin normalleşmesinin piyasaya etkileri sektörün öne çıkan gelişmeleri… Tüm bu gelişmelerin paralelinde 2017 yılı da benzer ölçüde hızlı geçecek gibi… Hükümetin 2017- 2019 yılı için hazırladığı Orta Vadeli Ekonomi Programı’na göre Türkiye, enerji alanında arz güvenliğinin sağlanması için bir taraftan yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları harekete geçirecek diğer taraftan nükleer teknoloji yatırımlarına devam edecek. Türkiye’nin uluslararası enerji ticaretinde stratejik konumunu güçlendirecek projelere ağırlık verilecek ve özellikle rüzgâr, güneş, hidroelektrik gibi alternatif enerji kaynakları üreten tesislerde kullanılan makine ve teçhizatın yurt içinde üretilmesine yönelik çalışmalar sürdürülecek. Programda bahsi geçen planların birçoğu hali hazırda devam eden projelere işaret ediyor. Türkiye’nin önünde büyük projeler yer alıyor. Bunlardan biri Şubat ayının başında Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın ilk inşaat sürecine 2017 yılında başlanacağını söylediği Akkuyu Nükleer Enerji Santrali… Projenin 2023 yılında ise tamamlanması planlanıyor. Hükümetin planında tek bir nükleer santral projesi yer almıyor. Fransız ve Japon ortaklığıyla yapılması planlanan ve EÜAŞ (Elektrik Üretim A.Ş.) ortağı olduğu ve Sinop’ta kurulması planlanan bir proje daha gündemde. Üçüncü nükleer santral projesi ise 2014 sonunda EÜAŞ ile Westinghouse EC ve SNPTC arasında gerçekleştirilen anlaşma. Bu santral için farklı bölgelerde yer tespit çalışmaları sürdürülüyor. Bahsi geçen tüm bu projelerin Türkiye’de ciddi bir ekonomik değer yaratacağı öngörülüyor. Akkuyu Nükleer Santrali’nin toplam 4 bin 800 megawatt (MW) kurulu güce ve 20 milyar dolara mal olması planlanıyor. Fransız ve Japon ortaklığıyla Sinop’ta inşa edilmesi planlanan santralinin de 22 milyar dolara mal olacağı tahmin ediliyor. Keza bu projeler yerli şirketlerin de aralarında olduğu konsorsiyumun alması durumunda Türkiye ekonomisi için büyük bir katma değer yaratacak. Çünkü bu denli büyük çaplı projelerde inşaattan kullanılacak malzemeye kadar her hizmet en az projenin büyüklüğü kadar önemli. Enerji Uzmanı Necdet Pamir de her ne kadar nükleer enerji santrallerine olumsuz baktığını söylese de yine de bu projelerin özellikle altyapı şirketleri için büyük bir iş imkanı yaratacağını belirtiyor. Enerji Analisti Mete Göknel de benzer düşünceleri paylaşıyor. Özellikle 2017 yılının son aylarına doğru inşaatına başlanması beklenen Akkuyu Nükleer Enerji Santrali için Türk altyapı şirketlerinin başarı şansının yüksek olduğunu söylüyor. Türkiye’deki şirketlerin daha önce bu denli büyük projeler gerçekleştirebileceklerini kanıtladılar. Bu projeyi de içerisinde yerli şirketlerin olacağı bir konsorsiyumun alacağına inandığını söyledi. DOĞALGAZDA TEK KAYNAK RISKI DEVAM EDIYOR Türkiye birinci enerji kaynaklarında yüzde 75 oranında ithalat gerçekleştiriyor. Yine elektrik üretiminde doğalgaz santrallerinin yüzde 50’ye yakın bir payı bulunuyor. Öte yandan Türkiye’nin ithal ettiği doğalgazın yarıdan fazlası için tek kaynak ülke Rusya. Türkiye doğalgaz ithalatında bu tek taraflı bağımlılığı azaltmak için Katar gibi önemli LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz) ihracatçısı kaynak ülkelerle önemli anlaşmalar imzaladı. Ama altyapı halihazırda yüksek miktarda LNG ithalatı için yeterli değil. Gerek LNG terminallerinin gerekse depolama sahalarının yetersizliği yüksek miktarlarda ve alternatif yaratacak LNG ithalatını engelliyor. Bu noktada Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, yüzer LNG terminali diye de bilinen FSRU (floating storage and regasification) gemileri devreye aldı. Yıllık 1,5 milyar metreküp kapasiteye sahip bu terminal gemilerinin hizmete girmesi önemli. Ama Türkiye’nin yıllık doğalgaz ithalatının 50 milyar metreküp olduğu ve yükselen ithalat trendinin devam ettiği düşünülürse bu konuda atılması gereken başka adımlar olduğu gerçeğini görüyoruz. Özellikle kamunun bu noktada hem LNG ithalatını kolaylaştırmak hem de doğalgaz sektörünün serbestleşmesini sağlamak amacıyla, özel sektörün terminal yatırımı yapmasını teşvik etmesi gerekiyor. YENILENEBILIR ENERJI GELECEK IÇIN ÜMIT VERIYOR Birincil enerji kaynaklarının ithalatı cari açığı besleyen en önemli kaynak olmaya devam ediyor. Bu nedenle enerji üretiminde yerli ve yenilenebilir kaynakların kullanılması büyük önem taşıyor. Sektörün serbestleşmesiyle birlikte bu alanda çok büyük yatırımlar yapıldı. Kamunun teşvikleri bu anlamda özel sektörün yatırım yapması için ön ayak oldu. 15 yıl önce Türkiye elektrik üretiminde rüzgar diye bir kaynak yokken bugün EPDK’dan lisans alan santrallerin de de devreye girmesiyle birlikte kurulu gücün 10 bin MW seviyesinde olması bekleniyor. Öte yandan güneş santralleri geç olsa da Türkiye’de yeni bir yatırım alanı olma özelliği taşıyor. Önümüzdeki yıldan itibaren orta vadede en çok konuşulacak enerji yatırımları olacak. Enerji Analisti Mete Göknel de elektrik enerjisi üretim tesislerinde önceden verilen ancak henüz üretime başlayamamış ihalelerin özellikle güneş enerjisi için verilenlerin yeniden masaya yatırılacağı bir yıl olacağını söylüyor ve ekliyor: “Türkiye’de verilen ihalelerin yeniden gündeme gelmesi ve üretime hazır hale gelmesiyle birlikte sektörde ciddi bir hareketlenme söz konusu olacaktır.” Yine Türkiye elektrik üretiminde büyük bir öneme sahip olan HES’lere yönelik yeni yatırımlar ve kamunun elindeki barajların özelleştirilme süreci önümüzdeki dönemde devam edecek. Bu alandaki önemli gelişmelerden biri de Akfen Holding’in yenilenebilir enerji alanında faaliyet gösteren farklı şirketlerinin Akfen Yenilenebilir Enerji A.Ş. çatısı altında toplanmasının ardından Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ve Uluslararası Finans Kurumu (IFC) ile ortaklık sözleşmesini imzalaması oldu. Toplantının gerçekleştirildiği 14 Temmuz 2016 yılında açıklama yapan Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın şunları söylemişti: “EBRD ve IFC gibi uluslararası piyasalarda oldukça itibarlı iki çok uluslu kuruluş ile ortak olarak, yenilenebilir enerji alanında Türkiye’nin en önemli yatırımcılarından biri olmayı hedefliyoruz. Amacımız; yenilenebilir enerjiye yatırım yapmak isteyen kurumsal yatırımcıların da ortak olduğu, tamamı yerli ve yenilenebilir kaynaklardan oluşan, sürdürülebilir üretim yapacak yepyeni ve lider bir platform yaratmak. Yabancı ortaklarımız ile beraber bu alandaki büyüme hedeflerimize daha hızlı bir şekilde ulaşacağımıza inanıyorum. Her iki kurum ile imzaladığımız ortaklık sözleşmesi kapsamında büyüteceğimiz bu platforma önümüzdeki dönemde Türkiye’den ve dünyadan yenilenebilir enerjiye yatırım yapan önemli şirketlerin ortak olmalarını sağlamayı hedefliyor ve istiyoruz.” Elektrik üretiminde bir diğer yerli kaynak ise linyit. Türkiye’de 14 milyar tondan fazla rezerve sahip olan linyit, düşük kalorili olması nedeniyle özel sektör tarafından istenilen seviyede yatırımcı çekemedi. Bu noktada hükümetin satın alma ve vergiye yönelik teşvikleri sayesinde bu alanda yeni yatırımların artması bekleniyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2023 yılında, toplam elektrik üretiminde yerli ve yenilenebilir kaynakların yüzde 30 gibi bir pay almasını hedefliyor. Aslında bu oran kolay bir şekilde gerçekleştirilebilir. Hatta bu oranın üzerine de çıkmak mümkün. Ama bunun için sektörün tam anlamıyla serbestleşmesinin önündeki engellerin kalkması gerekiyor. SEKTÖRÜN BÜYÜMESI İÇIN NELER YAPILMALI? Türkiye’de enerji sektörü denildiğinde sektöre dair farklı sorunların ortaya çıktığına değinen Mehmet Öğütçü bu sorunları şu şekilde sıralıyor: “Enerji sektörü projelerin elverişli finansmanı, borçların ertelenmesi, kur riskleri, fiyat liberalizasyonunun gerçekleşememesi, düzenleyici kuralların çok sık değişmesi, kesintisiz ikmal güvenliği kaygısı, hepsinde de önemlisi çevre, dış politika, rekabet, vergi, verimlilik, saydamlık, finansman boyutlarını da kapsayacak entegre bir enerji yönetimi anlayışının henüz yerleşememiş olması. Ve de enerji değerler zincirinin her aşamasında görev yapacak insan sermayesinin, kurumsal yapıların tam olgunlaşmamış olması.” Uzun vadede bu sorunlara köklü çözümler getirmenin özellikle 2023’e kadar Türkiye ekonomisi için oldukça önemli olduğuna değinen Öğütçü bu konuda şu tavsiyelerde bulunuyor: “Petrobras, Petronas, PetroChina, SOCAR, ENİ, Aramco gibi nispeten başarılı ulusal/uluslararası petrol ve doğalgaz şirketlerinin uygulamalarını iyi incelemek şart. Hedef, hem 2023’e kadar ülkemizin petrol ve doğalgaz ikmal güvenliğini mümkün olduğunca yerel ve çevremizdeki kaynaklardan temin etmek, aynı zamanda yurtiçi ve yurtdışı karlı enerji yatırımlarını, ticaretini üstlenmeyi hedefleyen güçlü ulusal ‘enerji şampiyonları’ yaratmak olmalı. Bu konudaki en önemli girişimlerden birisi uluslararası rekabet prensiplerine göre çalışacak, büyük bölgesel ve uluslararası enerji şirketleri ile “kazan-kazan” ortaklıklar kurup siyasi ve ticari riskleri de ustaca yönetebilecek “enerji şampiyonları” yaratılmasının önünün açılması, buna gereken stratejik desteğin sağlanması, geleceğin enerji liderlerinin şimdiden yetiştirilmesine kaynak ve zaman ayırarak insan sermayesinin zenginleştirilmesi olacak.”