Küresel ve bölgesel ekonomi-politik gelişmeler nedeniyle, hayli zor bir 2014 yılını bitirmeye hazırlanıyoruz. Dünya ekonomisinin büyüme açısından hiç tat vermediği ve 2015 yılı için de umut verici büyüme öngörülerinin konuşulmadığı bir ortamda, 2010 ve 2011 yılı rekor büyümeleri sonrası, Türk Ekonomi Yönetimi 2012-2014 dönemini daha kontrollü büyüme performansı ile tamamlayarak, bir yandan fiyat istikrarı riskini, yani enflasyonu, bir yandan da finansal istikrar riskini, yani cari açığını kabul edilebilir seviyelere çekmek adına önemli bir gayret ortaya koyuyor. Bölgesel politik gerginlikler olmasaydı, net ihracatın tek başına büyümeye katkısı, 2012 yılında olduğu gibi, 4 civarında olabilirdi. İç talebin reel olarak hiç katkısı olmasa dahi, 2014 yılı büyümesi yüzde 4’ü çok rahat yakalardı. Ancak, söz konusu küresel ve bölgesel gerginlikler nedeniyle net ihracatın büyümeye katkısı 2,4 ile 2,7 puan arasında kalabilir ve toplam yurt içi talebin katkısı da 0,5 puan da kalır ise, Türk ekonomisi 2014 büyümesini yüzde 2,9 ile 3,2 arası tamamlar. Toplam yurt içi talep katkısı eğer -0,5’de kalır ise, bu durumda 2014 büyümesi yüzde 3’lerin bir hayli altında kalabilir. Neticede, Türk Ekonomi Yönetimi’nin iki önemli riski kontrol altında tutması gerekiyor; birincisi fiyat istikrarı riski, yani enflasyon; diğeri de finansal istikrar riski, yani cari açık. İkisini de yüzde 5’e çekmek gerekiyor. Yani, yıl sonu yıllıklandırılmış manşet enflasyonu da yüzde 5’e indirmemiz, cari açığın milli gelire oranını da yine yüzde 5’e indirmemiz gerekmekte. Bu nedenle, 2012 yılında olduğu gibi, 2014 yılını da, tabiri caiz ise, ‘fren pedalını pompalayarak’, yani kontrollü bir büyüme ile geçiriyoruz. Büyümede ve enflasyondaki keyifsizliğe ne yazık ki, bu yıl tarımdaki kuraklık ve don afetinin de katkısı oldu. KONTROLLÜ BÜYÜME ILE TÜRKIYE’YI POZITIF AYRIŞTIRABILIRIZ Dünya ekonomisinin 2014 yılı büyümesinin yüzde 3.3, gelişmiş ekonomilerin büyümesinin yüzde 1.8, Rusya’nın 0.2, gelişmekte olan Doğu Avrupa Ülkeleri’nin 2.7 ve Latin Amerika’nın yüzde 1.3 beklendiği bir tabloda, Türk Ekonomisi’nin 2014 yılını yüzde 3’ün biraz üstünde tamamlamasını aşırı dert edinmemizde yarar var. Türk Ekonomisi’nin 2010 yılında yüzde 9.2 ve 2011 yılında yüzde 8.8 rekor büyümelere imza atması sonrasında, büyümenin iç talebe dayalı dinamikleri nedeniyle, ‘yumuşak iniş’ modeli ile, ‘kontrollü büyüme’ dönemine geçtik. 2012 yılında yüzde 2.2 büyüyen Türk ekonomisi, 2013 yılında yüzde 4.1’lik bir büyüme yakalamış olsa da, kontrollü büyümenin doğal sonucu olarak, 2014 yılında da yüzde 3 civarı büyüyeceğiz gibi gözüküyor. Temel hedef, yıllık enflasyonu yüzde 6 ve altına, cari açığın mille gelire oranını da yüzde 5 civarına çekmek olarak özetlenebilir. Bu iki temel makro ekonomik gösterge, Türkiye’nin dünya ekonomisindeki konumlandırması ve kredibilitesi açısından önemli. 2015 yılı ortasına kadar normalleşmesi beklenen yıllıklandırılmış manşet enflasyonun yanı sıra, cari açığı da kontrol altında tutmayı sürdürürsek, aynen uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitch gibi, Moody’s de Türkiye’nin görünümünü iyileştirmek durumunda kalacak ve derecelendirme notumuzun bir kademe daha yükselmesi adına, bu kuruluşlar üzerindeki baskı artacak. Rusya başta olmak üzere, önde gelen pek çok gelişmiş ve gelişmekte olan ekonominin görünümü ve derecelendirme notlarının kırılma riskinin arttığı bir dönemde, Türkiye’nin görünümünü ve notunu korumamız ve düzeltmemiz, hiç şüphesiz Türkiye’yi pozitif ayrıştıracaktır. EMTIA FIYATLARI 2015’DE BÜYÜMEMIZI DESTEKLEYEBILIR 2014’ün son çeyreği ve 2015 yılı için, Türkiye’nin elini güçlendiren bir başka detay da, küresel emtia, hammadde fiyatlarının seyri. Dünya Bankası’nın 2004 yılı fiyatları 100 kabul edilerek hesap edilen küresel emtia fiyatları endeksini incelediğimizde, 2008 yılı ortasında, küresel kriz öncesi, endeks 126.3 puana yükselmiş. Bu seviye petrol fiyatlarının varil başına 147 doları gördüğü seviye. Ardından küresel krizle birlikte, endeks 50.6 puana düşmüş ve sonra tekrar 125.8 puana çıkmış. Bu da altın fiyatlarının ons başına 2 bin doları zorladığı seviye. Geçtiğimiz temmuzda endeks 88.2 puana inmiş. Üstelik, o sırada petrol fiyatları 110 dolar. Şimdi, 80 dolarda tutunmaya çalışıyor. Uluslararası raporlar, küresel emtia fiyatlarındaki izlenmekte olan düşüş ve yumuşamadan en olumlu yönde etkilenecek ülkelerin başında Türkiye’nin yer aldığını gösteriyor. Türkiye’nin cari açığı küresel emtia fiyatlarındaki gerileme ile 8 milyar dolar iyileşir ise, bu durumda, 2015 yılında yüzde -7.2 olabilecekken, yüzde -5.2’de kalan cari açık demek, yatırım harcamalarının milli gelire oranını da yüzde 17’den yüzde 19’a çıkarmak demektir. Bu da, 2015 yılında minimum yüzde 4 büyümemizi garantiler. DOLAR 4,5 YIL SONRA YINE ‘ZIRVE’YI ZORLUYOR Son 15 günün en kritik konu başlıklarından birisi, dünyanın önde gelen 6 para birimi karşısında ABD Doları’nın durumunu, pozisyonunu gösteren Dolar Endeksi’nin geldiği seviye idi. Hatırlatmak açısından, son 5 yıl içerisinde, en yüksek değer olarak, gün içi işlem değerinde 88,708 puanı, kapanışta da 88,405 puanı 7 Haziran 2010’da görmüş olan Dolar Endeksi, bu satırları kaleme aldığımız dün, yani 14 Kasım Cuma, gün içi işlemlerde 88,267 puanı gördü. Bu durum, 4.5 yıl sonra doların tekrar önde gelen paralar karşısında en yüksek değeri bir kez daha test etmesinin zor olmadığına işaret etmekte. Para politikası cephesindeki cesur adımları sonrasında, ABD’nin Euro Bölgesi ile Japonya karşılaştırıldığında, ekonomisini küresel krizin etkilerinden en fazla çekip çıkarabilmiş ülke özelliği göstermesi, bunun bir parçası olarak da, ABD tahvillerinin ‘güvenilir liman’ olarak algılanması, doların değerini doğrudan etkiliyor. Bu arada, hatırlatmamda yarar var; 1997 yılında da 88 puan düzeyini gören Dolar Endeksi’nin, sürekli tırmanarak, 2000- 2001 döneminde, euro-dolar paritesi bir ara en dip seviye olarak 0,78 doları görmüş ve 0,82 dolar değerlerinde gezerken, 115 ile 122 puan arasını test etmişliği de var. O seviyelerden 2005 yılına kadar ara vermeden düşerek, 80 puanı görmüşlüğü, ardından 2006’da 92 puanı test etmesi ve 2008 küresel krizinin başlangıcında 70 puanın altını da görmüşlüğü de var. ABD’LI IHRACATÇILARIN KEYFI KAÇABILIR Uzmanlar, Dolar Endeksi’nde 88-90 puan aralığında bir sıkışmaya işaret ediyor. Bu durumda, doların değer kazanmayı sürdürerek, Dolar Endeksi’nde 90 puanı kırması, yeni bir trendin oluşması anlamına gelebilir. Ancak, bu durum, 2011 yılından bu yana dünya mal ihracatında Almanya’yı geçmeyi başarmış ve ihracat yapmayı da sevmeye başlamış olan ABD ekonomisi için, ihracattaki avantajını hızla kaybetmesi anlamına gelecektir. ABD ekonomisinin iç ekonomik dengeleri tam olarak yerine oturmamışken ve ABD şirketleri ihracatlarından da nemalanmaktan memnun iken, doların bu derece değer kazanması keyifsizliğe yol açabilir. Bu nedenle, ABD cephesinde, dolardaki bu değer artışının bir şekilde sakinleşmesi arzu edilecektir. ABD Merkez Bankası (FED) 3 parasal genişleme kararı ve süreci (QE) ile, doların değerine rekabet edilebilir bir düzey kazandırdı ve ABD’nin ihraç malları bu imkandan fazlasıyla yararlandı. Bunun doğal sonucu olarak, 2013 yılı sonu itibariyle, Çin 2 trilyon 209 milyar dolar ile dünya mal ihracatında 1. sırada yer alırken, ABD 1 trilyon 580 milyar dolar ile, 3. sırada yer alan ve 1 trilyon 453 milyar dolar ihracat yapan Almanya’nın bir üstünde, 2. sırada yer almakta. 4. sırada yer alan Japonya ile birlikte, bir anda yıllık ihracat hacmi 715 milyar dolara düşüyor. Son küresel krizde bu avantajı yakalamış olan ABD’li firmalar, dünya mal ihracatındaki ikincilik konumunu kaybetmek istemeyecektir, doğal olarak. TÜRKIYE DENGELERI ÇOK IYI GÖZETMELI Geçtiğimiz ay açıklanan eylül ayı ödemeler dengesi verisi, bir aylık cari açığın 2,6 milyar dolar beklenmesine rağmen, 2,2 milyar dolarda kaldığına ve geçen yılın 9 aylık dönemine göre cari açığın 15 milyar dolar iyileştiğine işaret etti. Büyümesini yüzde 3 düzeyinde koruyarak, bir yandan bir çok gelişmekte olan ekonomiden ve Euro Bölgesi’nden daha iyi büyüme performansı gösteren Türkiye’nin, aynı anda cari açığını da iyileştirmeyi sürdürmesi, Türk ekonomisiyle ilgili algıyı olumlu yönde besliyor. Nitekim, Japonya’nın bir numaralı ve dünyaca meşhur finans kurumu Nomura, yayınladığı raporda, Türkiye’nin yatırımcılara Türk Lirası almak için daha fazla sebep sunmaya başladığını ve TL’nin düşüş tahminlerine karşı koyarak dünya genelinde en iyi getiri sağlayan para birimlerinden olduğunu belirtti. Rapor, dolar karşısında 23 para biriminin 21’i gerilerken, TL’nin değer kazandığını hatırlatıyor. Uzmanlar, TL’nin 2015 yılının ilk çeyreğinde 2,18-2,22 TL bandında hareket edebileceği tahminlerini paylaşıyorlar. Türk Ekonomisinin küresel algısı açısından, dolar tüm paraları döverken ve ABD Merkez Bankası’nın faiz artırımı ihtimali nedeniyle, 2015 yılı için kötümser senaryolar gündemdeyken, Türkiye’nin iyileşen cari açık ve enflasyon, kamu mali disiplini ve iyi bir bankacılık tablosu ile kalkanlarını güçlendirmesi, bizi 2015 yılının ‘adrenalin’li ortamında koruyacaktır. Ancak, bu durum TL’nin ‘aşırı’ değerlenmesine sebep olur ise, bu durumda, net ihracatın büyümeye katkısı da zora girebilir. Bu nedenle, 2015’de dengeleri iyi gözetmeliyiz.