2015 yılının ilk üç aylık dönemini tamamlamak üzere oldugumuz bu günlerde, geride bıraktıgımız 2014 yılının Gayri Safi Yurt içi Hasıla (GSYIH) büyüme oranını ögrenmemize az kaldı. Bütün veriler, 2014’in büyüme açısından tatminkar bir yıl olmaktan uzak oldugunu, büyümenin % 3’ün altında kalacagına isaret ediyor. Oysa herkes, Türkiye ekonomisinin, özellikle isssizlik gibi temel sorunlarını çözmesi için % 5’in altına düsmemesi gerektigi konusunda hemfikir. Diger yandan, Türkiye’nin 2023 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmek gibi çok iddialı bir hedefi var. Bu hedefe ulasabilmek için gereken büyüme hızları bu rakamları asıyor. Acaba 2015 yılına ekonomi nasıl basladı? 2015 1. çeyregine ait GSYIH büyümesini tahmin etmek için Michele Modugno ve Barıs Soybilgen ile yaptıgımız bir çalısmadaki modeli kullanıyoruz. Su ana kadar yayınlanmıs bütün degiskenleri içeren bu model, yeni bir degisken açıklandıgında tekrar çalısarak büyüme tahminini gözden geçiriyor. “Simdi Tahmin (Nowcasting)” olarak adlandırılan bu yöntem altında 2015 1. çeyrege ait büyüme tahminini asagıdaki grafikte sunuyoruz. Grafik her bir yeni veri açıklandıgında tahminini de yeniliyor. 11 Mart itibariyle açıklanmıs olan ödemeler bilançosu verileri ile tahmin % 2.96’lık bir büyümeye dogru yükselmis. Bu tahmin, 9 Mart’ta açıklanan sanayi verileri ile sert bir düsüs kaydederek % 2.79’a çekilmisti. Elbette, önümüzdeki haftalar ve aylar boyunca yeni veriler açıklandıgında, tahminimiz daha iyiye gidebilir (Bu satırları okurken tahminin nerede oldugunu www.gsyihsimdi. com’dan görebilirsiniz.) Ancak, maalesef, bizim beklentimiz önümüzdeki aylar boyunca, 2015 1. çeyregine ait büyüme tahmininin, açıklanan veriler ısıgında, giderek kötüye gidecegi ve belki de 0’a dogru yaklasacagı yönünde. Peki neden? Açıklayalım. Büyüme oranını en yakın iliskide oldugu degisken sanayi üretimi. Sanayi üretimi Ocak ayında yıllık bazda -% 2.32 büyüdü, yani küçüldü. Subat ayında da aynı egilimin, yani daralmanın, baz etkisine baglı olarak daha düsük bir oranda da olsa sürecegi yönünde kuvvetli isaretler var (örnegin, Türkiye Imalat Satın Alma Yöneticileri Endeksi, PMI’a göre fabrika çıkısları ve yeni siparisler, Subat ayında da azalmaya devam etti). Merkez Bankası ve siyasiler arasında faiz oranı çerçevesinde gerçeklesen tartısmanın, Amerikan dolarındaki hızlı yükselis ve artan oynaklıgın, tüketici güveninde yaratmıs oldugu, olası düsüsü de hesaba katarsak, Mart ayı için de daha parlak bir gözlem yapmamız mümkün görünmüyor. Dolayısıyla, 1. çeyrege ait büyüme büyük olasılıkla çok düsük, 0’a yakın bir yerde geçeklesecek gibi duruyor. Peki neden böyle oldu? 2015 geri kalanı hakkındaki öngörülerimizi paylasmadan önce geçmise dogru bir kısa bir yolculuk yapalım. 2000’ler Türkiye’nin uluslararası arenada yüksek büyüme performansıyla gözleri doldurdugu yıllar olmustu. Büyük dünya finansal krizi sonrası, 2010 yılında Türkiye, yüzde 9.16’lık muhtesem performansıyla dünya büyüme liginin 2. sırasında yer almıstı. Üstelik, bu ilk de degildi; 2000’lerin krizli yıllarını dısarıda bırakırsak, Türkiye yüzde 6.79’luk 2002-2007 ortalamasıyla yine parmak ısırtan bir basarıya imza atıyordu. 2010 yılından sonraki büyüme dinamigine tablodaki veriler ısık tutuyor. Mesela, 2010’daki 9.16’lık büyümenin pozitif tarafında 11.04 ile iç talep yer alırken eksi tarafta 4.8 ile dıs talep yer alıyor (aradaki 2.5’luk fark stoklarda degisme ile dengeleniyor.) 2010- 2013 arasında dıs talebin pozitif oldugu tek yıl 2012’dir, ki o zaman da iç talep negatiftir ve büyüme oranı da 2.13 gibi düsük bir yerdedir. Türkiye’nin büyüme dinamigi iç talebe dayanıyor, iç talepteki canlılık ise ancak yüksek cari islemler açıgı pahasına saglanabiliyor. 2014 yılındaki gidisat 2012 yılını andırıyor. 2014 de, tıpkı 2012 yılı gibi yatırımların büyümeye katkısının negatif, iç talebin katkısının pozitif ama düsük, dıs talebin katkısının ise 2012 düzeyine ulasamadıgı bir yıl olacak gibi. Dolayısıyla bu kompozisyonun 2012 yılına yakın bir büyüme vermesi beklenmeli. Dikkat edilirse 2012 yılında düsük büyümeyle birlikte cari açık da -6.15 gibi yüksek bir oranda. 2014’te ise düsük petrol fiyatlarının etkisiyle cari açık bir miktar daha düsük olacak gibi duruyor, bizim tahminimiz - 5.75 gibi bir oran. O halde yüksek ve sürdürülebilir bir büyüme için dıs talebin çok daha fazla katkı yapması saglanmalıdır ki iç talep düsük kalırken hem büyüme yüksek kalabilsin hem de cari açık makul bir düzeyde seyretsin. ABD dısında hemen her yerde yavaslayan dünya ekonomisinden, 2015 yılında canlı bir dıs talep beklemek gerçekçi degil. Dolayısıyla bu basarılması zor bir görev. Peki, iç talebi canlandırarak tekrar 2013 yılına benzer bir performans sergilemek mümkün mü? FED tarafından faiz artısı bekledigimiz 2015 yılında, iç talebi bu düzeyde canlı tutacak dıs finansmanı saglamak kolay olmayacaktır. Ayrıca, hanehalklarının bilançolarının belli bir doygunluga ulastıgı yeniden borçlanmaya izin verecek gibi gözükmüyor. Sirketlerden de, belirsizligin yüksek oldugu bu ortamda yatırım yapmalarını beklemek yerinde olmaz. Dahası, unutmayalım ki, 180 milyar doların üzerinde açık poziyonu, yani net dıs borcu, olan reel sektör sirketlerinin bilançoları da son döviz kuru gelismelerinden sonra yatırım yapmaya elverisli olmaktan uzaklastı. Bu sebeplerden ötürü, politika faizinde yapılacak bir indirimi takiben piyasa faiz oranları bir sekilde düsürülebilse bile, bunun iç talepte bir canlamaya yol açması pek olası gibi görünmüyor. Sonuç olarak 2015’in zor bir yıl olacagını düsünüyoruz ve büyümenin de 2014 yılının altında kalabilecegini öngörüyoruz. En kötü senaryo olarak, 2015 yılı, küçük çaplı da olsa bir kriz yılı olabilir mi? Bu senaryonun olasıgı bize düsük görünüyor. Çünkü kamu maliyesinin durumu iyi ve finansal sektörün bilançoları bozulmamıs durumda. Ancak, iç ve dıs talebin zayıf yapısından ötürü 2015, Türkiye standarlarında düsük büyümeli bir yıl olmaya aday. Peki, 2015 sonrası Türkiye ekonomisini nasıl bir gelecek bekliyor? Ekonomi, dıs kaynakla finanse edilen iç talep kaynaklı, iki yüksek büyüme yılından sonra; 2011 sonrası girmis oldugu; % 3’ler civarında düsük büyüme, % 8’ler civarında katılasma egilimi gösteren bir enflasyon, % 5-6 arası bir cari açıkla tanımlayabilecegimiz bu patikadan çıkmayı basarabilecek mi? Öyle ki, Amerikan doları cinsinden kisi bası gelir 2008’den bu yana artmıyor. 2014 ve 2015’de de artmayacak; hatta düsme olasılıgı yüksek. 2023 hedeflerine bu tempo ile ulasmak imkansız. Türkiye hedeflerine ulasabilmek için bu performasını ikiden fazlasına katlamak zorundadır. Peki bu mümkün mü? Ilk tespitimiz bunun iç talebin motorlugunda saglanamayacak olmasıdır. Bunun birinci nedeni, ABD kaynaklı global likidite bollugunun sürmeyecek olması, digeri ise, hanehalklarının bilançolarının daha fazla borçlanmaya izin verememesidir. Bu durumda, cari açık azalıp tasarruflar artarken, yatırımların sürükledigi bir büyümenin dıs talebe yaslanması gerekir. 2016 yılı, Avrupa bölgesindeki bir canlanmayı takiben, böyle bir yeni büyüme sürecinin baslangıcı olabilir. Ancak, Türkiye’nin bu atılımı gerçeklestirebilmesi için yapısal degisimini baslatması gerekir.