Türkiye ekonomide altın çağlarını yaşamayı sürdürmeyi planlarken 2013 yılının ortalarından itibaren başka bir iklimin etkisi altına girmeye başladı. Aslında girilen bu iklim sadece Türkiye'ye has değil. 2013 yılı ortasında açıklanan Fed kararı dünyayı da aynı iklim ile kuşattı. % 4 büyüme oranını kendine hedef olarak belirleyen Türkiye, 2014 yılının başından itibaren bu hedefi revize etmekle yüz yüze kaldı. Geçtiğimiz yıl dünya ekonomisi çok durağan geçerken Türkiye nispeten daha iyi bir görünüm sergiledi. Elbette bu yorumu Türkiye’nin karabasanı cari açığı göz ardı ederek yapmak mümkün olacak. Çünkü cari açık 2011 yılından sonra 2013’te tarihin en yüksek oranına ulaştı ve 65 milyar dolar olarak gerçekleşti. Cari açık hep bir gölge olarak Türk ekonomisinin üzerinde duruyor ama yine de geldiğimiz nokta Türkiye için çok önemli bir ekonomik başarı. 2000’li yıllara dönüp baktığımızda Türkiye ekonomisinin dünya üzerinden neredeyse silinmek üzere olduğunu pek çoğumuz hatırlarız. 2002 yılında GSYİH 124 milyar dolar iken 2012 yılında GSYİH cari fiyatlarla 786.3 milyar dolar olarak gerçekleşti. Muazzam bir şekilde büyümeyi başaran Türkiye bu sayede adını tekrar dünya ekonomi liginde duyurmaya başladı. Ancak ABD’deki parasal genişlemenin sona doğru ilerlemesi, 2014 yılı ile birlikte Türkiye’nin seçim havasına girmesi, ihracatın yüz güldürmesine rağmen yatırımlarda beklenen olası daralma ekonomimizin kırılganlıkla anılması için yetiyor. Benzer bir yorumu İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Murat Birdal yapıyor: “2014 yılı içerisinde de geçtiğimiz yıl boyunca olduğu gibi dünyanın gözü Fed’in varlık alımı programında gerçekleştireceği kesintiler ve faiz politikası üzerinde olacak. Artık “gelişmekte olan piyasaların” uzunca bir süredir keyfini sürdüğü ucuz dolar girişine dayalı büyüme sürecinin sonuna geldiğimiz açıkça görünüyor. Yeni dönemde dış borç stoku ve cari açık oranı ile Türkiye’nin bu değişimden olumsuz açıdan en fazla etkilenecek “kırılgan ekonomiler” arasında ön plana çıktığı göze çarpıyor.” Marmara Üniversitesi’nden Doç. Dr. Nuray Terzi de gelişen ekonomilerin istikrar sinyalleri vermelerine rağmen hala kırılgan olma özelliklerini koruduklarını söylüyor. Türkiye’de seçim rüzgârları esiyor Belediye seçimleri, hemen arkasından cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler derken Türkiye epey yoğun bir gündeme doğru yol alıyor. Bütün bu gündemlerin içinde bir de ekonomik istikrarı sağlamakla uğraşmak zorunda kalacak. Ancak enflasyon verilerindeki sapmalar bile Türkiye’nin işinin çok zor olduğunu ve geçmişte gösterdiği başarılı performansın daha iyisini önümüzdeki günlerde göstermesi gerektiğini söylüyor. Merkez Bankası son zamanlarda enflasyon hedefi olarak belirlediği yüzde 5 oranına bir türlü yaklaşamıyor ve 2014 yılı enflasyon oranın da yüzde 5’in üzerinde geleceği şimdiden ekonomistler çevresinde konuşuluyor. Enflasyon cephesini değerlendiren PwC Finansal Hizmetler Araştırma ve Analiz Müdürü Başar Yıldırım da enflasyonun TCMB’nin hedefinin üzerinde gerçekleşeceği konusunda hemfikir: “ Enflasyon büyük olasılıkla, kur geçişkenliğinin sürmesi, maliyet baskısı ve elektrik/doğalgaz fiyatlarındaki olası zamların yukarı yönlü baskısına maruz kalmaya devam edecek ve TCMB tahmininin üzerinde yılı tamamlayacaktır.” Türk Lirasının değer kaybetmesi enflasyon oranındaki beklentileri yükseltirken ihracatta da nispeten olumlu bir hava estireceği algısı da maalesef gerçekçi bir yaklaşımdan uzak kalıyor. İç yatırımın da seçimlere kitlendiği şu dönemde dış yatırımcı da benzer bir bekleme sürecine girdi. İhracat 2002 yılından 2012 yılına kadar yaklaşık 4.5 kat arttı ama 2014 yılından böyle bir başarının beklenmemesi gerektiği ekonomistler tarafından dillendiriliyor. Gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de ihracat büyümenin itici gücü ama Yıldırım’ın altını çizdiği noktalardan dolayı büyüme için tek başına yeterli olmayacak ve büyüme de aşağı yönlü bir seyir izleyecek gibi görünüyor: “Fed’in parasal genişleme programını kademeli olarak azaltması ile siyasi risk algısındaki artış, Türkiye’nin diğer gelişmekte olan ülkelerde izlendiği gibi para biriminde değer kayıpları izlenmesini beraberinde getirdi. İşlenmemiş gıda fiyatları, petrol fiyatları ile vergi artışlarına ek olarak TL’de gözlenen değer kaybının enflasyon üzerindeki baskılarını azaltmak adına Merkez Bankası’nın (TCMB) faizleri sert bir şekilde artırmasının yanı sıra BDDK’nın finansal istikrarı artırıcı (kredi kartı taksit sınırlaması ve kredilere yönelik) düzenlemeleri, tüketim kanalıyla bu yıl ekonomik büyüme üzerinde aşağı yönlü etkide bulunacaktır.” Küresel arenada sular duruluyor gibi Uluslararası Para Fonu (IMF), küresel ekonomi için 2014 yılı büyüme tahminini yüzde 3’ten yüzde 3.7’ye yükseltirken 2015 yılı büyüme tahminini de yüzde 3.9’a yükseltti. Öte yandan IMF’ye göre 2014 yılında gelişen ekonomiler yüzde 5.1, gelişmiş ekonomiler ise yüzde 2.2 oranında büyüyecek. Doç. Dr. Nuray Terzi de IMF’nin raporuna atıfta bulunarak küresel ilişkilerin karşılıklı bağımlılığı artırması ekonomileri daha kırılgan hale getirdiğine dikkat çekiyor ve ülke içinde politika yapıcılarının manevra alanını daralttığını söylüyor. Buna rağmen, IMF’nin Dünya Ekonomik Görünümü Raporu’nda küresel büyüme tahminini güncellemesini de dünya ekonomilerinde büyüme üzerinde olumlu bir hava yaratacağı şeklinde yorumluyor. Terzi, “Büyümenin sürükleyici güçleri bu yılda gelişen ekonomiler olmaya devam edecek. Ancak daha önceki büyüme hızlarının gerisinde kalmaya devam edeceklerdir.” diye ekliyor. Sonuç olarak 2013 yılının sonlarına doğru dünya ekonomisi daha iyimser rotaya doğru ilerlese de FED’in 2013 yaz başında parasal genişlemeyi yavaşlatacağı kararı gelişmekte olan ülkeler için endişe ortamı oluşturdu. Ancak 1990’lı yıllarda birçok ülke sabit kur rejimini benimsedikleri ve kısa vadeli olarak yabancı para cinsinden borçlandıkları için ciddi krizler atlattılar. Daha sonra ABD’nin aldığı parasal genişleme kararı ile bu ülkelere ciddi para girişleri oldu ve hızlı büyümeler kaydettiler. Şimdi ise rüzgar tersine dönmüş gibi gözükse de genel kanı 1990’lı yıllarda yaşanılan krizlerle karşı karşıya kalınmayacağı yönünde. Çünkü Türkiye de dahil bütün bu ülkeler ciddi dersler aldılar ve sistemlerini daha sağlam bir şekilde konumlandırdılar. Bu nedenle de gelişmekte olan ülkelerin tamamının krizle karşılaşacağı varsayımı üzerinden gitmek yerine bu ülkelerin ayrışacağı ve büyümeye bir şekilde devam edeceği öngörüsü daha doğru bir tespit olacaktır. Türkiye için umulan da olumlu yönde ayrışan ülkeler arasında yer almasıdır. Başar Yıldırım PwC Finansal Hizmetler Araştırma ve Analiz Müdürü PwC Financial Services Research and Analysis Manager Avrupa ekonomilerindeki görülmesi muhtemel toparlanma, TL'deki değer kaybıyla birlikte ihracatının %41'inden fazlasını Avrupa Bölgesi'ne yapan Türkiye açısından pozitif bir gelişme.2014 yılında yurtiçinde gerçekleşecek iki seçim, özellikle yılın ilk yarısında kamu harcamaları ile büyümeyi destekleyecektir. tharcamalarının GS YİH üzerinde %70'in üzerinde payı olduğunu düşünürsek bahsettiğimiz gelişmeler ile 2014 yılı ekonomik büyüme oranının 2013'ün altına kalacağını söyleyebiliriz. Ancak uzun dönemli bakıldığında Türkiye ekonomisinin yatırımcıların iştahını artıracak güçlü potansiyelini korumaya devam ettiğini vurgulamakta fayda var. Doç . Dr. Nuray Terzİ Marmara Üniversitesi Ass. Prof. Dr. NURAY TERZ I Marmara University ABD 'nin büyüme hızındaki bir önceki yıla göre gelişme tahmini diğer ekonomilerde bir nebze de olsa ılımlı bir atmosfer yarattı. Ancak ABD 'nin para politikasındaki değişim, diğer ülkelere kendilerini toparlamaları için bir uyarı niteliği taşıyor. Bu nedenle bu yıl ülkelerin ekonomilerine çeki düzen verdikleri ve kararlarında daha temkinli davranacakları bir yıl olacaktır. ABD ekonomisinin de bazı risklerle karşılaşması olasıdır. Örneğin faiz oranlarının yükselmesinin emlak piyasasını etkilemesi ya da gelişen piyasalardaki kur değişimlerinin olumsuz etkileri ile karşılaşması gibi. Euro Bölgesi verileri hala güçlü ve sürdürülebilir bir büyümenin habercisi olmaktan uzak görünüyor. Ayrıca, deflasyon beklentileri yaygınlaşıyor. Prof . Dr. Mu rat Bİrdal İstanbul Üniversitesi Istanbul University 2013 yılının ikinci yarısından itibaren yukarı yönlü sert bir hareket sergileyen döviz kurundaki istikrarsızlık önümüzdeki aylarda da ekonomi gündeminin ön sıralarında yer alacak. Yüksek özel sektör dış borç stoku kurdaki keskin hareketlerin şirket bilançoları üzerindeki olumsuz etkisini ağırlaştırıyor. Enflasyon cephesinde de Merkez Bankası ve BDD K'nın kredi genişlemesini sınırlandırmaya dönük tedbirleri iç talebi kısmen baskılamasına rağmen kurun yükselişi nedeniyle maliyetlerde yaşanan artışın fiyatları yukarı taşıdığını görmekteyiz. Fed kararların yanı sıra Ukrayna, Suriye gibi çevre ülkelerde yaşanan siyasi kaos ortamının kazanacağı boyut da kur hareketleri ve elbette faizler üzerinde belirleyici olacak.